menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mustafa Kemal Atatürk’ün Şeriatla İlgili Düşünceleri

9 0
26.09.2025

Türkiye’de nisyan/unutma, hâfıza yetersizliği vardır. Ah nisyanlaştırılmış, unutkan Türkiye. Sende hafızadan emare bırakmadılar ki. Hep bugünde yaşıyor, daha doğrusu yaşadığını sanıyorsun. Bir an hatırlıyor ama az sonra ne hatırladığını da unutuyorsun.

Ülkemizde bugüne kadar şeriatla ilgili sonu gelmez tartışmalar yapılmıştır. Hep şeriat gelecek denmiştir. Halbuki şeriat Arapça kökenli bir kelimedir ve şer kelimesi Arapça’da din anlamına gelir. Şeriat da dolayısıyla Arapça'da dini hükümler anlamına gelmektedir. Dinin hükümleri arasında da oruç, namaz yok mu? Farzlar ve haramlar yok mu? O halde bunlara uyuyorsak zaten şeriatı yaşıyoruz anlamına gelir. Ezcümle şu gerçeği koymamız gerekir:

“Şeriat anlatılmaz, yaşanır!”

Ülkemizde bugüne kadar şeriatla ilgili sonu gelmez tartışmalar yapılırken Mustafa Kemal Paşa'nın sarf etmiş olduğu birtakım sözlerinde Şeriat’ın nasıl yer bulduğuna yoğunlaşmak gerekir. Ülkemizde yaşayan insanımızın çoğunun unuttuğu bu noktalara biraz yoğunlaşmakta fayda var.

Söze kitabın ortasından girelim, Nutuk’tan… Bakalım Atatürk şeriatla ilgili ne düşünüyormuş?

Bahsedeceğim hususlar Nutuk'un 14.Bölüm’ünde yer almaktadır ve ayrıntılarına Nutuk’un 2. Cilt'inde ulaşmak mümkündür.

Nutuk - Lozan Barış Konferansı Ve Saltanatın Kaldırılmasına İlişkin Gelişmeler , Hilafet Meselesi

TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU'NDA UKDE (DÜĞÜM) NOKTALARI

O zamanki Türkçe ile şöyle bahsediliyor:

Efendiler, hilâfet ve din meseleleriyle meşgûl olunduğu sıralarda, efkâr-ı umumiye ve bilhassa efkâr-ı münevvere için, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nda bir noktanın ukde teşkil ettiğine muttali olduk. Cumhuriyet ilânından sonra da kanunda, aynı ukde muhafaza edildikten başka, ukde teşkil edecek ikinci bir noktanın daha idhâl edildiğini görenler, taaccüplerini gizlememişlerdi ve elyevm gizlememektedirler. Bu noktaları izah edeyim; 20 Kânunusani 1337 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun 7. ve 21 Nisan 1340 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun 26. maddesi Büyük Millet Meclisi’nin vezâifinden bâhistir.

Maddenin başında, Meclis’in ilk vazifesi olmak üzere, “ahkâm-ı şer’iyenin tenfîzi” vardır. İşte, bunun nasıl bir vazife ve ahkâm-ı şer’iyeden maksadın ne olduğunu anlamakta tereddüde düşenler vardır. Çünkü Büyük Millet Meclisi’nin, mezkûr maddede, “kavânînin vaz’ı, ta’dîli, tefsiri, fesih ve ilgası ve ilh...” zikir ve ta’dâd olunan vezâifi o kadar şümûllü ve vâzıhtır ki “ahkâm-ı şer’iyenin tenfîzi” diye ayrıca ve müstakilen bir klişenin mevcudiyeti zâid görülmektedir. Çünkü şer’ demek kanun demektir. Ahkâm-ı şer’iye demek, ahkâm-ı kanuniye demekten başka bir şey değildir ve olamaz. Başka türlüsü, asrî hukuk telâkkiyâtıyla kabil-i telif değildir.

Günümüz Türkçesiyle

Efendiler, hilâfet ve din konularıyla uğraşıldığı sıralarda, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'ndaki bir noktanın halkın ve özellikle aydınların kafasında düğümlenip kaldığını öğrendik.

Bu düğüm kanunda Cumhuriyet'in ilânından sonra da bırakıldığı gibi, kanuna, düğüm teşkil edecek ikinci bir noktanın daha sokulmuş olduğunu görenler, şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi ve bugün de gizlememektedirler.

Bu noktaları açıklayayım: 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun 7'nci ve 21 Nisan 1924 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun 26'ıncı maddesi Büyük Millet Meclisi'nin görevlerinden söz eder.

Maddenin başında, Meclis'in ilk görevi olmak üzere, «şeriat hükümlerinin yürütülmesi yer alır. İşte bunun nasıl bir görev ve şeriat hükümlerinden maksadın ne olduğunu anlamakta sıkıntı çekenler vardır.

Çünkü, sözü geçen maddede Büyük Millet Meclisi'nin, «kanunları yapmak, değiştirmek, yorumlamak, yürürlükten kaldırmak v.b.» gibi belirtilen ve sayılan görevleri o kadar geniş kapsamlı ve açıktır ki, «şeriat hükümlerinin yürütülmesi» diye ayrıca ve başlıbaşına bir klişenin yer alması gereksiz sayılmaktadır.

Çünkü, «şeriat» demek «kanun» demektir. «Şeriat hükümleri» demek «kanun hükümleri» demekten başka bir şey değildir ve olamaz. Başka türlüsü çağdaş hukuk anlayışı ile bağdaştırılamaz.

Bitti mi? Biter mi?

Mustafa Kemal Paşa yine Şeriat hakkında çok önemli tespitlerde bulunmaya devam etmiştir. 1909 yılına gidelim.

31 Mart isyanı olmuş, Kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa Hareket Ordusuyla birlikte İstanbul’a gelmiş olan kurmay başkanı Mustafa Kemal’den bir beyanname hazırlamasını istemiş. O da yazmış.

Yazdığında tarihler 19 Nisan 1909’u gösteriyor. İşte “31 Mart Vakası Üzerine İstanbul Halkına Beyanname” başlıklı beyannamede şeriatla ilgili tespitin olduğu kısım:

“Millet, hayat ve ikbalinin biricik kefili olan meşrutiyetin sekteye uğratılmak ve Şeriat hükümlerinin ve umumi millî selamet ve saadetinin temeli olan anayasamızın ayaklar altına alınmak istendiğini gördü ve bu alçakça harekâta asıl sebep olanlara hadlerini bildirmek lüzumunu takdir ederek bütün varlığıyla İstanbul üzerine yürümeye karar verdi. İlk icra kuvveti olmak üzere işte bizi, İstanbul surlarının karşısında gördüğümüz bu Hareket Ordusu'nu buraya gönderdi.”(Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.1, s. 47, Ali Cevat, II. Meşrutiyetin İlanı ve 31 Mart Hadisesi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1985, s.137-139; Atatürk'ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev Demeç Yazışma ve Söyleşileri, Derleyen: Sadi Borak. Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat 1997, 2. Basım, s.271, 272; Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri/Doğumundan Samsun'a Çıkışına Kadar, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1990, s.34-40; Celal Bayar, Ben de Yazdım, Cilt: 1, Baha Matbaası, İstanbul, 1965, s.583, 584.)

Demek Anayasamız (Kanun-i Esasi) Şeriat hükümlerinin temeliymiş. Ve bu yüzden Anayasanın, yani temeli olan Şeriatın ayaklar altına alınmasına karşı millet ile ordu birleşip Şeriatı ayakları altında çiğnemek isteyen alçaklara karşı İstanbul’a yürümüş.

Yine beyannamenin devamında Hareket Ordusu’nun görevinden bahsediyor:

“Hareket Ordusu'nun maksat ve vazifesi, meşru ve meşruti hükümetimizi hiçbir kuvvetin sarsamayacağı şekilde kuvvetlendirmek ve sırf şeriat kuvvetiyle sağlamlaştırılan anayasanın üstünde hiçbir kanun, hiçbir kuvvet olmadığını ve olamayacağını ispat etmek ve meşru meşrutiyetimizin istikrarından memnun olmayan vatan ve millet hainlerine son ve kati bir ibret dersi vermektir.”(Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.1, s. 47, Ali Cevat, II. Meşrutiyetin İlanı ve 31 Mart Hadisesi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1985, s.137-139; Atatürk'ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev Demeç Yazışma ve Söyleşileri, Derleyen: Sadi Borak. Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat 1997, 2. Basım, s.271, 272; Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri/Doğumundan Samsun'a Çıkışına Kadar, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1990, s.34-40; Celal Bayar, Ben de Yazdım, Cilt: 1, Baha Matbaası, İstanbul, 1965, s.583, 584.)

Yani Hareket Ordusu’nun maksat ve görevi sırf kuvveti Şeriat-ı garrâ ile sağlamlaştırılan Anayasanın üstünde hiçbir kanun, hiçbir kuvvet olmadığını ve olamayacağını ispat........

© Akasyam