Gerçekten Düşündüğünde Kaç Kişi Kalıyor Yanında?
Nietzsche, sürüden ayrılanı kurt kapar derler; oysa sürüden kalan zaten kurttur, der.
Kalabalığın içinde tek başınayken, kendinizi hiç "sürünün dışında" bir kurt gibi hissettiniz mi? Nietzsche'nin bu çarpıcı uyarısı, düşünmenin paradoksal doğasına ışık tutuyor: Hakikati arayan zihin, kaçınılmaz olarak bir yalnızlık çölüne mi düşer?
Gündelik hayatın ritmi bizi sığlığa davet eder. Bir doğum günü partisinde, yüksek sesle çalınan müzik ve renkli balonların arasında, içten içe "Gerçekten bu insanlarla neyi paylaşıyorum?" diye sorguladınız mı?
Ya da sosyal medyada yüzlerce "arkadaşınız" varken, derin bir kaygıyı veya coşkuyu paylaşacak tek bir samimi sesin eksikliğini?
Buradaki trajedi, "Nasılsın?" sorusunun otomatik bir "İyiyim"le geçiştirildiği, yüzeydeki neşenin altında yatan sessiz yabancılaşmadır.
Düşünmek, bu yüzeysel okyanusta bir derinlik dalgıcı olmaktır; nefes alabilirsiniz, ama artık aynı basınçta yaşayamazsınız.
Felsefe tarihi, bu yalnızlaşmanın tanıklarıyla doludur. Sokrates, Atina'nın güneşli agorasında gençlerin zihnini "sorgulama" kavramıyla aydınlattığı için, toplumun konforlu cehaletini tehdit ettiği gerekçesiyle baldıran zehrini içmeye mahkûm edilmedi mi?
Onun suçu, uyuyanları uyandırmak,........
© Akasyam
