Anadolu, Kafkasya, Yakındoğu ve Balkanlarda Türkler
Önce Güçlü ve Büyük Türkiye İdeali için mücàdele eden Millî insanlar birlik olmalı ki, bu Vatanımıza, Medeniyet Coğrafyamıza yayılsın.
Türksüz Anadolu, Kafkasya, Balkanlar, Yakın Doğu (Ortadoğu) ve İran Tarihi, emperyalizmin en büyük oyunudur. Son 200 yılda milletleşme sürecine sokulan Türk ya da akraba halklara bakınız…
Moğollar…
Kürtler…
Sorarım size “Rum!” diye bir millet var mıdır?
Sorarım size “Yahûdi!” diye bir millet var mıdır?
Biliniz ki “TARİH YAZMAK GELECEĞİ YAZMAKTIR.”
Türk Milleti, dünyanın en eski Milletlerinden biridir.
Milletlerin temel oluş kaynakları nedir?
1. Soy, ırk birliği.
2. Karışık evlilikler yoluyla oluşan akrabalıklar sonucu oluşan iç içe yaşam.
3. Din, töre, gelenek birliği.
4. Tarih Birliği
5. Vatan (Coğrafya) Birliği
6. Gelecekte birlikte yaşama azim ve kararlılığı
Türkler atı eğitip, demir, bakır, altın gibi madenleri ilk işleyen halk oldukları için, atla kanatlanmış, demirle silahlanmıştır.
Türkler, töre ve Millî terbiyeleri ve büyük mefkûreleri ile büyümüşlerdir. Türk Milleti, ırk/soy esaslı değil, sosyal (ictimài) esaslı bir millettir. Günümüzde bizi iki düşmanla (Mikro-milliyetçilik –unsuriyetçilik- ve mezhepçilik) bölmeye çalışan Batı 1000 yıllık Haçlı İttifakı’nı koruduğu gibi birde üzerine AB’yi (Avrupa Birliği) kurmuştur.
Kazakistan Kurucu Devlet Başkanı, Aksakalımız N. S. NAZARBAYEV “Tarihin Akışında” adlı kitabında Türk Dünyası için diyor ki; “Bölgenin kaynaşması için zamanında Avrupa ülkelerinin sahip olduklarından çok güçlü önkoşullar mevcuttur.
- Dış tehditler,
- Kültürel- tarihi kökler,
- Din,
- Toprak –coğrafi- birliği,
- Medeniyet ve kültür birliği,
- Dünyaya aynı kapılardan çıkabilme ve açılabilme,
- Ekolojik problemler vb. bu kaynaşma için gereken altyapıyı oluşturmaktadırlar.
Avrupa Birliğinin mimarları böylesi kaynaşma önkoşullarını sâdece hayal edebilirlerdi ancak Türkler bu koşullara kendiliklerinden sahiplerdir.” Lütfen yukarıdaki unsurlara bir daha bakınız, okuyunuz. Dikkat ederseniz duygusal da değil, tamamen akılcı.
Büyük Türk Milleti ve Akraba halklar için yukarıdaki tüm şartlar mevcut değil mi?
Türk Milleti, M.Ö. 5000-4000 yıllarından itibaren Kafkasya, İran, Anadolu, Ortadoğu, Balkan Coğrafyası’nda vardır. Bu coğrafyada kurulan medeniyetleri inceleyiniz. Med’ler dışında Asur, Babil, Hitit, Traklar…
AY YILDIZ Şehitlerin kanı üzerine yansıyan ay ve yıldızdan mı yoksa daha eskiye dayanan bir şey mi?
Türk bayrağındaki ay yıldız'ı sembol olarak kullanan Orta Babil Dönemi Kassıtler (Guzlar) Oğuzların atasıdır. Arkasından yaklaşık 500 yıl devam edecek Asurlar Dönemi olmak üzere 1100 yıldır Asurlar Türklere ait bir şehir devlet üzerinde kurulmuş bir Türk devri olmasına rağmen Samilere ait bir kavimmiş şeklinde anlatılır. Ancak Kassitlere ait 560 yıl devam eden dönem karanlık çağ denilir geçilir.
Dünya tarihinde aydınlanmanın tam merkezinde 560 yıl devam eden karanlık bir çağ olur mu?
Kasitler (Guz) Oğuzlar aynı kavimdiler. Türkler bugün olduğu gibi, eski çağlarda da ayrı ayrı boy adlarıyle tanınıyorlardı. Bugünkü, Kırgızlar, Özbekler, Yakutlar, Çuvaşlar gibi, eski çağlarda da Subarlar (Subariler, Subirler), Gud’lar ya da Guz’lar (Kas’lar) vardı.
Bu gün Mısır’da dahi anılmaktadırlar.
Mısır’da hàlà söylenen Atasözlerine bakınız.
“Annen ve baban olmasa: Ğuzlar (Oğuzlar) yetiştirdi derdim.”
“Ğuzların (Oğuzların) zulmü Arap adaletinden iyidir.”
Kısaca M.Ö. 3500 yıllarında yaşamış olan Sumer’ler de, M.Ö. 2500 yıllarında hükümran olan Gud’lar (Kut’lar) ve yine M.Ö. 1700 yıllarında hâkimiyet kuran Kas’lar (Guz’lar) arasındaki zaman farkı hükümranlık zamanlarının farkıdır. Yoksa Türkler bu yörelerde aralıksız, uzun yüzyıllarca yaşamışlardır.
M.Ö. Suriye’deki Kas’lardan tarihçi Strabon “Kos” adıyle söz ettiği gibi Hazreti Muhammed zamanında da Türklerin bu yörelerdeki varlığından ve güçlerinden hadislerde de önemli kayıtlar vardır.
Huzistan (Huz=Kuz=Guz) ve Kirman yörelerinde oturan Türkler, Araplara “Topraklarımızdan çıkın” diye haber gönderiyorlardı.
Yine hadislerde “Oğuz Türklerinin=Guz Türklerinin, saltanatlının uzun süreceğinin belirtilmesi, bir keramet olmakla birlikte, köklü Türk-Sami, ilişkilerine, eski Guz’lara dayanır.
Ayrıca, İslamiyet’in yayılışında adları geçen Huza’a, Kuza’a kabilelerinin Huz’larla, Kas’larla ilgisi olabilir. Huzaa’ların Arap ordularında savaşçı olarak bulunmaları, gittikleri ülkelerden geri dönmeyip, İspanya gibi ülkelerde topluca kalıp yerleşmeleri de anlamlıdır.
Daha sonraları Abbasi’ler de aynı geleneği sürdürerek ordularında savaşçı olarak Türkleri bulundurmuşlardır. Kaldı ki, Hazret-i Muhammed’den önce Mekke’nin anahtarının muhafızı olan Huza’a Kabilesinin Türk asıllı olduğu Emir Kuzay gibi adlardan esinlenerek söylenebilir.
SÜMERLER GUTİLER VE KASSİTLER AYNI SOYA ANCAK DEĞİŞİK BOYLARA MENSUP TÜRK KAVİM DEVLETLERİDİR
Türkler, Mezopotamya’da, Sümer ülkesinden başlayarak, yüzyıllar boyunca yaşamışlar, fırsat buldukça Sami kavimlere hükmetmişlerdir. Önce, Sümer krallığını, sonra Guti (Gud=Kut) krallığını, daha sonra da Guz (Kassit=Kas) krallığını kurmuşlardır. Son iki krallığın hâkimiyeti toplam yedi yüzyıl sürmüştür.
Böylece, Türkler, bu alanlarda, Mezopotamya’da, Suriye’de, Suriye Selçuklu devletini kuracak kadar yeni yeni akınlarla varlıklarını sürdürmüş Samilere uyum göstererek yan yana yaşamışlardır.
Bu durumun en iyi kanıtı, Batı İran’da, Mezopotamya’da, Suriye’de aralıksız varlıklarını sürdüren yine Kas’lardır.
Mezopotamya’ya ilk gelen Türk Halkı Sümer’lerdir (İÖ. 3500-4000).
Sümer’ler, Gutiler, Kasitler (Guz) Oğuzlar” menşe itibarıyla aynı kavimdiler. Yine Elam, Med, Hurri, Mittani, Urartu, Hatti gibi kavimlerde aynı menşeden gelen kavimlerdi.
Gutiler ve Kasitler Sümerler gibi ancak sonraki dönemlerde Orta Asya’dan göç ederek önce Sümer yurdu çevresine yerleşen daha sonra Sümer merkezli devlet kuran Türk kavimleriydi.
İsa’dan önce yaklaşık 1700 yıllarında Guz’ların Akad’ları devirerek, Babil’de III.
Babil hanedanını kurduklarını görüyoruz.
Eski tarih olayları gösteriyor ki, Türklerden Mezopotamya’da savaş ve hâkimiyeti yitirenler, çekip gitmemektedir. Bunlar gibi Sümer’ler de, Er Hanedanı olarak gelen soydaşlarıyla yeniden güçlendikleri gibi, eski Gud’lar da Kas’larla yeniden güçlenmişlerdir.
İlk Babil devrine son vererek yönetimi ele geçiren ve yaklaşık 6 asır devam edecek olan Orta Babil dönemi adı verilen zaman diliminde Mezopotamya’ya hükmeden Kavim, Ulus; Guzlar-Kassitler dediğimiz İlk Oğuz zümresinden Türklerdir.
Batı Babil Dönemini adeta kitaplara sığdıramayacak kadar metheder. Ancak Babil Medeniyetinin Türklerin eline geçtikten sonraki dönemi aslında en önemli devri olmasına rağmen bu devir ile ilgili olarak "Barbarların yakıp yıkıp geçtiği ve hüküm sürdüğü bir karanlık çağ" denilir geçilir.
Bu Batı’nın 17. YY’dan itibaren en büyük oyunudur, aldatmacasıdır. Çünkü Türksüz Anadolu Tarihi Batı’nın en alçak aldatmacasıdır. Hâlbuki barbar bir yönetim kendisinden kültür ve sanat bakımından yüksek bir medeniyeti yıkıp yaksa bile ele geçiremez ele geçirse bile o medeniyete hükmedemez geçici bir süre için bunu başarsa bile 3-5-10 yıl içerisinde tarihe karışır gider. Tarih bunun dışında bir vaka kaydetmemiştir.
Orta Babil dönemi karanlık bir çağ değil Mısır ve Anadolu Medeniyetine yol ve yön veren yüksek bir kültür ve medeniyet dönemidir.
Nihayet Bütün bu açıklamaları şöyle özetleyebiliriz:
Görülüyor ki eskilere dayanmadan yeni bir sözcük kökü yaratılamadığı gibi, yine eskilere dayanmadan yeni bir ulus da yaratılamaz. Bugünkü ulusların hemen hepsi, eski ulusların türlü etkenlerle değişe değişe oluşmuş yeni biçimleridir.
Dil verileri ise, her çağ için hiç kuşkusuz en sağlam kanıtlardır.
Dil verilerinin öncü, yol gösterici olmalarıyla başlangıçtan günümüze doğru Sümer
(Subar), Gud (Kut), Guz (Kas, Kus, Huz) uygarlıklarının halka halka gelişmesi, eski Mezopotamya’daki Türk varlığını göstermekte, Oğuz’ların, Gur’ların, Uygur’ların kökenini açıklamaya yardım etmekte ve Türk Tarihinin başlangıcını aydınlığa kavuşturmaktadır.
Kasitler, tarihi malum olmayan zamanlarda, ihtimal ki Sümerlerle veya Eti’lerle beraber Orta Asya’dan gelerek Elam’lara komşu olarak bu gün İran Devleti sınırları içerisinde yurt tutmuşlardı.
Bu kavmin adı Kassu, Kasit ve Guz gibi muhtelif tarzda kayda geçmektedir. Kendileri ile beraber Türk adını da ilk defa tarihe tanıttıran Kasit’ler, mabutlarının Turgü isminde ırki damgalarını taşıyorlardı.
Arkeolog Hermann Volrath Hilprecht, Kasit’lerin Turgü mabudu ile Hattilerin veya Mitani’lerin Tarku veya Tarhu mabudunun ayni şey olduklarını ispat etmek suretiyle bu kavimlerin bir asıldan indiklerine işaret etmektedir.
Zira onların krallarının adlarının zamanla Babilce olmaya başladığı bilinmektedir.
Yazışma dili olarak da Akadca ve Sumerce’yi kullandılar.
Özetle; Orta Babil Dönemi Sümerler ve Gutilerden sonra 1100 yıl devam etmiş yeni bir Türk devridir.
Sonrasında da bölgeye Türk göçleri devam etmiştir.
İslamiyet’ten önce Türk Tarihi sadece Orta Asya'dan ibaret değildir. Türkler, hayatlarını devam ettirmek için ana yurtlarından başka bölgelere göç etmişler ve geniş coğrafyalarda varlıklarını hissettirmişlerdir.
Türklerin izlerinin takip edilebildiği yerlerden biri Anadolu topraklarıdır. Bozkır coğrafyasından Anadolu'ya uzanan bir süreç, Türklerin tarih sahnesinde yeni bir sayfa açmalarını sağlamıştır.
Türkler, 1071 yılından önce Anadolu'da yaşamışlardır. Türklerin Anadolu'daki serüveni, yaklaşık 4250 yıl öncesine dayanmaktadır. Akad Kralı Naramsin (MÖ 2260-2223), Şartamhari Metinleri'nde yaptığı seferleri anlatırken Anadolu'da Türki Krallığı'ndan bahsetmektedir. Bu metinler, serüvenin ilk izleri olup Türklerin Anadolu'daki varlıklarının kanıtıdır.
Kimmerler, İskitler, Asurlar, BABİLLER, Traklar, Avrupa Hunları, Sabarlar, Avarlar, Hazarlar ve Oğuzlar, Anadolu'daki Türk varlığının temsilcileridir. Bu kavimlerin
Kafkaslardan ve Boğazlar üzerinden Anadolu'ya yayıldıkları hem yazılı kaynaklarda hem de arkeolojik kazılarda tespit edilebilmektedir. Bu kavimler, Anadolu'yu yaşayabilecekleri yurt olarak tercih etmişler, bozkır kültürüne özgü yaşam biçimini burada sürdürmüşlerdir.
Malazgirt Muharebesi, Anadolu Türk Tarihi açısından asıl dînî yönüyle dönüm noktasıdır. Selçuklular, Bizans'a karşı kazandıkları zafer ile Anadolu'yu kalıcı olarak yurt edinmişlerdir. Miryokefalon Savaşı ile Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşmiş, Sakarya Meydan Muharebesi ise Türklerin Anadolu'dan çıkarılamayacağının ispatı olmuştur.
“Türkler Anadolu’ya 1071’de Malazgirt savaşı ile geldi.” Kocaman bir yalan ve alçaklıktır. Türkler Malazgirt’le Anadolu ve bölge coğrafyasına son kez büyük çaplı gelmişlerdir.
Bu gün Roma’yı kuran kurt emen Romulus ve Remus kardeşler kimdir?
İskoçya, İrlanda, Hırvatistan, Finlandiya, Afrika’da Tuaregler, Amerika’da yerliler Büyük Türk Atalarını ararken bu coğrafyada bizden kardeşlerimizin kopartılması affedilemez bir aymazlığın sonucudur.
Amerika’da köleler ve sahipleri, siyahlar ve beyazlar son 50 yılda Amerika Milleti oluştururken, biz 1000 yıldır büyük göç hareketleri olmamasına rağmen hàlà Türk Milleti olamıyor muyuz? Hàlà mozaik diyenler, mermer diyemeyenler gaflet, dalalet, hatta ihanet içinde değil de nedir?
Türk Millî Birliğini savunmak ırkçılık değildir.
Türk “Aman dileyene el kalkmaz.” diyerek büyük bir medeniyet kurmuştur.
Nasıl ırkçı olabilir ki?
Son 1000 yıllık tarih apaçık ortadadır.
Yumun gözünüzü aşağıda isimlerini yazacağım Türk Devletleri’nin sınırlarını lütfen hayal ediniz.
Türklerin tarih boyunca kurmuş olduğu;
16 İmparatorluk, 38 Devlet, 37 Hanlık, 33 Beylik,10 Cumhuriyet, 4 Atabeylik vardır.
Bunların toplamı 138’dir ve tarihte başka örneği yoktur. BÜYÜK TÜRK DEVLETLERİ
1. Büyük Hun İmparatorluğu
2. Batı Hun İmparatorluğu
3. Avrupa Hun İmparatorluğu
4. Ak Hun İmparatorluğu
5. Göktürk İmparatorluğu
6. Avar İmparatorluğu
7. Hazar İmparatorluğu
8. Büyük Cengiz İmparatorluğu
9. Uygur Devleti
10. Karahanlılar
11. Gazneliler
12. İlhanlılar
13. Büyük Selçuklu İmparatorluğu
14. Harzemşahlar
15. Altınordu Devleti
16. Büyük Timur İmparatorluğu
17. Kazak Hanlığı
18. Kazan Hanlığı
19. Memluklu Devleti (Devlet-i Türkiyye)
20. Babür İmparatorluğu
21. Osmanlı İmparatorluğu
22. Safavi-Avşar-Kaçar Devleti
Şimdi tam bağımsız, özerk, oblast vb. devlet ve eyaletler vardır. Bağımsız Türk
Devletleri TÜRKİYE CUMHURİYETİ, KAZAKİSTAN, KIRGIZİSTAN, MACARİSTAN, ÖZBEKİSTAN,
TÜRKMENİSTAN, AZERBAYCAN, KKTC, TACİKİSTAN, PAKİSTAN, FİNLANDİYA, ESTONYA… Akraba, Bosna, Makedonya, Kosova, Bulgaristan gibi ülkeler de vardır.
Son 1000 yılda Japon Denizi’nden, Çin Seddi’nden, Hindistan, Orta Afrika ve Tunus ve Yemen ve Viyana’ya kadar bölgeyi Türk Cihan Devletleri yönetmiştir.
Son 150 yılda emperyalizm, Kavm-i Sadıka dediğimiz Ermenileri (55-60’ı Ermenice bilmez), Rumları (75-80’i Grekçe-Yunanca bilmez ve Urum Türkleridir.), Balkan Halkları’nı, Kavm-i Necib dediğimiz Arapların bir kısmını Osmanlı’ya karşı ayaklandırmışlardır. Bu gün Osmanlı Toprakları ve nüfûz alanında 76 devlet kurulmuştur. Bunların hiç birinin tarihte geçmişi yoktur. S. Arabistan ve Ürdün hariç diğerleri Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmamıştır.
Kaçar Türk Hanedanlığı’nı 1926’da yıkmış, Rusya ve İran arasında paylaştırmış ve
İran’a çoğunluk Türk olmasına rağmen Fars bir hanedanlık şah yapılmıştır. Bu gün İran, Azerbaycan, Ermenistan, Tacikistan ve Afganistan Safavî Türk Devleti topraklarında kurulmuştur.
Doğu’da Babür Devleti İngiltere tarafından işgal edilmiş, Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Afganistan gibi devletler kurulmuştur.
Coğrafyamızı darmadağın eden, Türk Milleti’nin üzerine 1000 yıllık Haçlı İttifakı’nın saldırdığı ki bu ittifàka Rusya’yı ve isyancı Balkan Halkları ile bir kısım Arap Aşiretleri’ni de ekleyin 1. Dünya Savaşı halen bitmemiştir. Çünkü HASTA ADAM dedikleri Türk Devleti ölmemiş, aksine diğer Türk Devletleri ile önlenemeyen bir yükseliş devam etmektedir.
Anadolu ve Çevresi neden önemli?
ANADOLU KALESİ, MERKEZÎ TÜRK HÂKİMİYET TEORİSİ’ni duydunuz mu?
Anadolu Yarımadası Dünyanın kalesidir. Dünya Kalesini elinde bulunduran bir Millet, İç çembere (Kafkasya, Balkanlar, Ortadoğu) hükmeder. İç çembere hükmeden bir millet ise, dış çembere hâkim olur.” (Prof. Dr. Ramazan Özey)
Bu teori tarihte Roma, İskender, Selçuklu ve Osmanlı tarafından ispatlanmıştır.
DÜNYANIN KALBİ VE KALESİ, TÜRKİYE
Anadolu yarımadası, tüm coğrafi özellikleri bakımından dünyanın kalbidir ve merkezidir. Doğal, beşeri, tarihi, siyasi ve ekonomik coğrafya bunu doğrulamaktadır.
DÜNYANIN MERKEZİNDEKİ TÜRKİYE
Türkiye, uzaydan bakıldığında, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının tam kesişme noktasında yer alır. Bu nedenle, tarih boyunca medeniyetlerin buluşma noktası olmuştur.
Anadolu, medeniyetlerin beşiğidir.
MATEMATİK KONUM AÇISINDAN KALE OLAN TÜRKİYE
Türkiye yaklaşık 26-45 doğu boylamları ile 36-42 kuzey enlemleri arasında bulunur.
Türkiye hem kuzeyli ve hem de doğuludur. Türkiye, en ideal coğrafyada bulunmaktadır. ÖZEL VE JEOPOLİTİK KONUM AÇISINDAN KALE OLAN TÜRKİYE
Özel Konum: Avrupa ve Asyalı’dır. Ortadoğu ülkesidir. Türk dünyasının parçasıdır. Dağlıktır ve yarımadadır. Üç kıtanın kavuşum noktasındadır. Boğazlar (İstanbul ve Çanakkale) bir can damarıdır.
Jeopolitik Konum: Güç merkezlerinin (ABD, BDT, AB, Çin ve Japonya) tam merkezindedir. NATO üyesidir. Jeopolitik ve jeokültür levhaları (Rusya, Avrupa, Asya, Arap, Afrika) üzerinde sınır ülkedir. Savaş çemberinin (Balkanlar-Kafkasya-Ortadoğu) tam ortasındadır.
TÜRKİYE, GÜÇLÜ BİR DEVLET VE ASKERLİK GELENEĞİNE SAHİPTİR.
Tarihte kurulan bütün Türk devletlerinden aktarılan güçlü bir devlet ve askerlik geleneği vardır. Türkiye, geniş topraklara hükmeden Türk devletlerinin mirasçısıdır. Bu nedenle çevresinde itibar gören bir ülkedir. Güçlü bir ordusu vardır.
Türkiye’de eğitim seviyesi giderek yükselmektedir. Demokratik bir ülkedir ve yönetim şekli cumhuriyettir. Türkiye, devalüasyon ve enflasyondan kurtulmalıdır. Bunun için de devlet borçları hızlı bir şekilde ödenmeli ve bitirilmelidir. Bunun için israfın, gereksiz harcamaların önlenmesi ve yolsuzlukla mücadele şarttır. Borç almamaya özen gösterilmelidir.
ÜÇ TARAFI DENİZLERLE ÇEVRİLİDİR.
Denizlerle sınır uzunluğu 8.333 km. Karalarla sınır uzunluğu 2.753 km. Toplam sınır uzunluğu 11. 086 km. Sınır sorunları (kara ve deniz) fazladır. Sınır ötelerinde soydaşları bulunmaktadır.
JEOLOJİK YAPI ÖNEMLİDİR
Türkiye, Alp dağ oluşumu içerisindedir. Depremler psikolojik, ekonomik ve sosyal güç dengelerini sarsmaktadır. Jeoloji oluşumundan dolayı, krom, bor, uranyum, toryum ve linyit bakımından zengindir.
YÜKSELTİ BAKIMINDAN KALE OLAN TÜRKİYE
Türkiye’nin ortalama yükseltisi 1132 m.yi bulur. Trakya yarımadasının yükselti bakımından fazla yüksek olmayışı (180 m.) dikkate alınırsa, Anadolu yarımadasının yükseltisi ise bu değerden daha fazla olduğu muhakkaktır (1162 m.). Yarımadasının çevresinde yüksek sıradağlar bulunmakta ve kale surlarını andırmaktadır.
TÜRKİYE ULAŞIM BAKIMINDAN ÜÇ KITAYI KONTROL EDİYOR
Ulaşım bakımından Asya, Afrika ve Avrupa arasında köprü oluşturur. İstanbul, tarihten gelen önemini korumaktadır.
TÜRKİYE BÖLGESEL BİR GÜÇTÜR. TÜRKİYE SÜPER GÜÇ OLABİLİR. NASIL?
Türkiye, mevcut sorunlarını çözümledikten sonra uzun vadede siyasi gelişmelere öncülük yapmalıdır.
Türk Ülkeleri Ekonomik işbirliği derhal kurulmalıdır. Ortadoğu ülkeleri ekonomik işbirliğinin kurulmasına öncülük........
© Akasyam
