menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Orta Doğu Çatışmalarının Yansımaları: Kürt Kartı ve Mezhep Ayrılığı Tuzağı

16 0
wednesday

Tarihsel Arka Plan

İran ile İsrail arasındaki gerilim 1979’daki İran İslam Devrimi’nden bu yana süre gelen ideolojik ve siyasi bir çatışmaya dayanmaktadır. Devrim sonrasında İran, İsrail’i gayrimeşru bir “Siyonist rejim” olarak tanıdığını ilan etti ve Filistin davasının ateşli bir savunucusu haline geldi. Bu durum, iki ülke arasında uzun yıllardır süren bir düşmanlığın temelini attı. İran’ın Filistin’i desteklemesi ve İsrail’in bölgedeki politikalarını sert şekilde eleştirmesi, aralarındaki husumeti derinleştirdi. Uzun süre doğrudan sıcak savaş değil, iki ülke siyaseti üzerinden “ideolojik savaşlar” şeklinde süren bu mücadele, Suriye’den Lübnan’a kadar çeşitli cephelerde de kendini göstermiştir.

Bu tablo, Orta Doğu siyasetindeki kırılgan dengeleri sarsarken bölgedeki tüm ülkeleri etkilemektedir. İran-İsrail gerilimi sadece iki ülkenin meselesi değil, etnik ve mezhepsel hatlar üzerinden tüm Orta Doğu’yu ilgilendiren bir mücadele haline gelmiş durumdadır.

İran-İsrail rekabeti, bölgedeki diğer ülkelerin de tutumunu şekillendirmektedir. İsrail, kendisini tehdit eden İran’ın nüfuzunu dengelemek için uzun süredir bazı Sünni- Arap ülkeleriyle yakınlaşma stratejisi izlemektedir. Bu stratejinin özellikle İran Devrimi sonrası temelinde maalesef mezhepsel ayrışmaları körüklemek yatmaktadır. İran, Şii dünyasının önde gelen temsilcisi olarak görülürken, Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı Sünni yönetimler İran’ı bir rakip olarak konumlandırdılar. İsrail ise bu Sünni-Şii gerilimini kendi lehine kullanmaktan çekinmedi. Örneğin, İran’ın Suriye ve Lübnan’da Şii müttefikleri (Esad yönetimi, Hizbullah vb.) desteklemesi İsrail tarafından tehdit olarak gösterilirken, karşı cephede bazı Arap ittifaklarda kurulmuştur. Oysa asıl ihtiyaç mezhepsel ayrımları ve İran’ın dış politikaları ve siyasi yönelimlerini eleştirmeyi bırakıp bir kenara bırakıp ortak tehdit algısında birleşmektir. Nitekim Filistin meselesi Sünni ya da Şii ayrımı gözetmeksizin tüm İslam dünyasını ilgilendiren bir davadır. Bu gerçeklik, İslam ümmetinin bu tehlikeli saldırganlık karşısında birleşik ve koordineli bir tavır almasını gerektirir. Çünkü Siyonist rejim ümmetin merkezi düşmanıdır ve onunla başa çıkabilmek gerekir. Mesele Şii-Sünni ihtilafı değil, ortak düşmana karşı birleşme meselesi dir.

Orta Doğu’da İsrail’in stratejisi sık sık “böl ve yönet” taktiğine dayanmış, ulus devlet sürecinde başlayan ilişkiler, etnik ve mezhepsel çatışmalar fay hatlarını derinleştirerek kendine alan açmaya çalışmıştır. Fakat halkların kazancı, bu tuzağa düşmemekte yatmaktadır. Sünni veya Şii, Arap veya Acem fark etmeksizin bölge ülkeleri ve toplumları, dış müdahalelere ve İsrail’in saldırgan emellerine karşı ortak tavır almadıkça kalıcı bir huzur sağlanamaz. Son yıllarda İran ve Suudi Arabistan arasında Çin arabuluculuğunda başlayan yakınlaşma hamlesi, mezhep eksenli kutuplaşmayı azaltma potansiyeli taşıdığı için bölge halklarında umut uyandırmıştır. Aynı şekilde Türkiye ve İran’ın Suriye ve Irak gibi konularda görüş ayrılıklarına rağmen zaman zaman diyalog ve iş birliği zemini bulabilmeleri de önemlidir. Unutmamak gerekir ki, İsrail ve destekçileri için en ideal senaryo, Müslüman dünyanın kendi içinde kavgalı ve parçalı olmasıdır. Bu senaryoyu bozmanın yolu ise farklılıkları kaşıyan politikaları reddetmek ve ortak değerler etrafında birleşebilmektir.

Kürtler, İsrail ve “Kürt Kartı”

Son yıllarda Ortadoğu’da büyük güçler, Kürt meselesini kendi çıkarları doğrultusunda bir koz olarak kullanmışlardır. İsrail de bunların başında gelir. İsrail devleti, kuruluşundan itibaren kendisini kuşatan Arap çoğunluklu düşman ülkeler karşısında “çevre doktrini” adı verilen bir strateji benimsemiştir. Bu doktrine göre, İsrail etrafındaki Arap olmayan unsurlarla (Türkler, Farslar, Kürtler gibi) iyi ilişkiler geliştirip doğal müttefikler edinerek Arap cephesini dengelemeye çalışmıştır.

Bu tür ittifakların ne kadar çıkar hesabına dayalı ve geçici olabileceğini tarih göstermiştir. İsrail çok önceden beri “bölgedeki Kürtleri, Arap ve İran kaynaklı tehditlere karşı bir tampon” olarak gördüğünden bu desteği vermektedir. Tel Aviv, Kürtlerin devletleşmesini, hem İran’ı hem de........

© Adil Medya