menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Otoriterliğin Panzehri (1): Hukukun Üstünlüğü ve Çoğulcu Demokratik Müzakere

14 1
17.06.2025

Prof. Dr. Mustafa Durmuş – Barış ve demokratikleşme konuşulurken nasıl bir demokratikleşmenin (kurumsal çoğulcu demokrasi) hedeflendiği netleştirilmelidir. Çünkü kamuoyunda bu konuda birbirinden oldukça farklı, üstelik bir kısmı da dezenflasyona dayalı farklı yaklaşımlar söz konusu.

Kurumsal olarak çoğulcu demokrasinin inşa edilebilmesi için sadece güçler ayrılığını esas alan, yürütme, yasama ve yargı organlarının birbirlerini denetlemesine dayalı, parlamenter sistemi esas alan “üniter” bir devlet yapısı yeterli olmayabilir.

Ülkelerin farklı sosyokültürel özelliklerine bağlı olarak bu, federalizmle (farklı yetkilere sahip birden fazla yönetim düzeyi), siyasi baskıdan yalıtılmış bağımsız düzenleyici kurumlarla, devletten ve sermayeden özerk medya (çoklu bilgi kaynağı olması anlamında) ve etkin demokratik kitle örgütlerinin ve diğer sivil toplum örgütlerinin varlığı ile hayata geçirilebilir.

Bu bağlamda, örneğin nüfus olarak küçük bir nüfusa ve göreli olarak etnik bir bütünlüğe sahip bir ülkede ilk model (üniter yapı) daha verimli çalışırken, kalabalık nüfuslu, çok kültürlü ve çok kimlikli ülkelerde ikincisi daha iyi işleyebilir. Üstelik bu, bazı kesimlerce ileri sürüldüğü gibi, ülkenin bölünmesiyle de sonuçlanmayabilir. Bu yüzden de bu iki modeli fetiş haline getirmemek dahası birbirinin rakibi olarak görmemek gerekir.

Yeni Bir Anayasa İhtiyacı

Kuşkusuz çoğulcu, yerel mekanizmalarla desteklenmiş, katılımcı bir demokrasi için, çoğulcu katılımcı bir biçimde hazırlanan yeni bir yazılı “toplum sözleşmesi” ya da “anayasa” kaçınılmazdır.

Bunun yazılı olması gerekir zira yazılı olmayan anayasaya sahip tek ülke olan Birleşik Krallık’ta yaşanan hukuksal sorunlar artık yazılı olmayan anayasanın otoriterleşme çağında yeterli olmadığını gösteriyor.

Kuşkusuz iyi bir anayasaya sahip olmak da yeterli değildir. Bu anayasanın eksiksiz uygulanması ve başta emekçiler olmak üzere toplumun bu anayasaya sahip çıkması da gerekir. Bunun için de anayasa hazırlama süreçlerine toplumun tüm kesimlerinin temsilcileri aktif olarak katılabilmeli ve kararlar üzerinde söz sahibi olabilmelidirler.

Diğer taraftan ortada göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek var: Bugün İktidar Bloku 12 Eylül Askeri Diktatörlüğü koşullarda yapılan ve baskı ile halka kabul ettirilmiş olan 1982 Anayasasına karşıymış gibi görünse de bu gerçek değil. Aksine iktidarın yeni anayasa yapma isteği, daha demokratik bir anayasa yapmaktan ziyade, uzun yıllar iktidarda kalabilme niyetini yansıtıyor.

Dahası İktidar Bloku, mevcut Anayasanın göreli olarak demokratik sayılabilecek hükümlerini dahi, kendi iktidarına karşı olduğu gerekçesiyle, uygulamıyor. Daha ziyade, Cumhurbaşkanı seçilme oranını Q’den aşağıya çekme ve yürütmenin başındaki tek adamın aldığı kararlara dayalı olarak kuvvetler ayrılığını işlevsiz kılan mevcut otoriter rejimi, yasal bir çerçeveye oturtarak kalıcı kılma çabası söz konusu.

Dünyadaki ve bölgedeki olumsuz jeopolitik gelişmeler (en son İsrail’in İran’a saldırması ve İran’ın da karşılık vermesi), bir türlü içinden çıkılamayan ekonomik ve finansal kriz ve yıllardır siyasal iktidarla hemhal olmuş sermaye sınıfının en azından bir kesiminin uzun vadeli çıkarları da otoriterliği kalıcı hale getirme biçimindeki bu değişikliği kendi sınıfsal konumları açısından zorunlu kılıyor........

© Açık Gazete