HAYAT DA, EDİP AKBAYRAM’I KAYBETTİ
SEDAT YILDIRIM SARICI* – Dün Edip ağabeyi toprağa verdiler. Memleket, ödünsüz yürüyüşünü ömrü boyunca yitirmeyen evladını uğurladı.
Son iyi müştereklerimizdendi.
Edip Akbayram damarlarımızdaki kandır. Damlasında falımız çıkar. Kendinsin işte. Sevip sevmeme meselesi olmaz.
Ondört yaşındayım. CD icad olmamış, kaset çalar sadece CIA ajanlarında var. Müzik sadece pikaptan dinleniyor. Plağa para yetmiyor.
Bisikletimle dört saat pedal çevirip Yenimahalle’den Çubuk Barajı’na gidiyorum. Cebimde koç gibi 50 kuruş. Barajın en tepesindeki çay bahçesinde plak çalan çamaşır makinesi ebadında bir kutu var; “Jukebox”. Atıyorsun 50 kuruşu, 80 parçadan dilediğini seçiyorsun. Bir defalık dinliyorsun.
‘Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme’yi seçiyorum. Çubuk Barajı inliyor. “Erkek adam ağlamaz” ya, ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Neden içimden ağlamak geliyor onu da bilmiyorum. Dört saat pedallayıp dudaklarım kuru eve dönüyorum.
“değmen benim gamlı, yaslı gönlüme / ben bir selvi boylu yardan ayrıldım / çok ağladım Mecnun gibi çöllerde / Ferhat gibi Şirin yardan ayrıldım”.
Liseye başlıyorum. Dara adında Ağrı aksanıyla konuşan tiyatrocu bir arkadaşımız var. Ankara Halk Tiyatrosu’nda çalışmaya başladığını söylüyor. Palavra sanıyoruz. Yeni oyun için çalıştıkları “Gençlik Parkı, Açık Hava Tiyatrosu’nda Edip Akbayram konseri var, isterseniz kontenjandan indirimli bilet ayarlayayım” diyor.
Mahallenin kızlarını toplayıp gidiyoruz. Gündüz matinesi ama rüya gibi. Olacak iş değil. Sadece televizyonda gördüğümüz Edip Akbayram hemen önümüzdeki sahnede şarkı söylüyor.
Sıra “değmen benim gamlı, yaslı gönlüme”ye geliyor. Hıçkırıklarım duyulmasın, görülmesin diye yere bir şey düşmüş de, aranıyor gibi eğilip saklanıyorum.
Edip Akbayram eserlerini topladığı albümü (Long Play) çıkarmış ama alacak para yok. Evdekilerden gizlice Demirtepe’ye gidiyorum.........
© Açık Gazete
