Öykülerimle atalarımdan özür diledim!
Buket Arbatlı'nın ilk kez 2020 yılında yayımlanan öykü koleksiyonu "Erkeklere Her Şey Anlatılmaz'dan sonra ikinci kitabı, Korkunun Kıyılarında'yı geçttiğimiz aylarda yine Sel Yayıncılık etiketiyle çıkardı.
Bu koleksiyonda, yakın tarihimizin çok hassas bir döneminden, Milli Mücadele yıllarından kotarılmış öyküler var. Gerçekle örtüşen yer yer gerçeğin de öte yakasında kendini hissettiren öyküler bunlar.
Altı eserden oluşan kitaptaki bazı öyküler, yazarın kendi ifadesiyle "birkaç söz daha ilave edilebilse" novela olabilecek, hatta iddialı bir romana dönüşebilecek öyküler.
YENİ ÖYKÜLER YOLDA
Burdur'da dünyaya gelen Buket Arbatlı, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirmiş, ardından Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi’nde Radyasyon Onkolojisi'nde uzmanlığını tamamlamış bir hekim aynı zamanda. Uluslararası ilaç firmalarında genel müdürlük yapan Arbatlı öykülerini Notos, Sözcükler, Öykü Gazetesi dergileri ve dijital edebiyat sitelerinde yayımlamış. Evli ve bir çocuk sahibi yazar, şu sıralar üçüncü öykü kitabı üzerinde çalışmalarını sürdürüyor..
YAŞLILIK TEMASI İLE UĞRAŞIRKEN...
İkinci kitabınızdaki öykülerle Milli Mücadele günlerine gittim. Ancak ilk kitabın kahramanları daha çok kadınlardı. İki kitabınızı ve aralarındaki farkları sizden dinleyelim isterseniz...
Elbette!.. İlk kitap biraz iç dökme gibiydi. En azından benim açımdan öyle oldu. Kadın sorunları, kadınların hayattaki duruşu hatta kadın kavramı, kadınlık halleri üzerine çok düşündüm. Hala benim için aile kavramından sonra üzerinde yazmaya değer en çekici konudur. Buna karşın ikinci dosya daha farklı olsun istedim.
Bir hazırlığınız var mıydı?
Evet, yaşlılık teması üzerine yoğunlaşmıştım. Ancak o günlerde bir haber okudum. Bahri Ağa'nın resminin bulunduğu Osmanlının son cücesiyle ilgili bir haberdi. Gördüğüm an gönlümü o kareye kaptırdım. Çizgili takım elbisesi, cep mendili ve memnuniyetsiz yüz ifadesiyle kalbimi çalmıştı.
Solmuş gitmiş bir resmin böyle bir gücü var demek ki!
Hiç kuşkusuz ama Bahri Ağa, benim üniversitede okuduğum yıllarda vefat etmiş, çok da eski değil aslında. Ona ve diğer saray çalışanlarına dair lise tarih derslerinde okutulandan daha fazla bir şey bilmediğime çok hayıflandım. Üstelik 1912 doğumlu bir dedenin yanında on yıldan fazla yaşamıştım.
O dönemlerle bağ kurabilmeye büyük bir vesile...
Aynen. Şehit çocuğuydu dedem, babasını Sakarya harbinde kaybetmişti. Annesini yani Vesile’yi ise Bahri Ağa ile aynı tarihlerde kaybetmiştik. Kendime fena halde kızdım, çocukluklarını, gençliklerini hiç merak etmemiş, hiçbir şey sormamıştım. Oysa onlardan neler öğrenebilirdim. Sanırım Korkunun Kıyılarında biraz da özür dileme amacıyla yazıldı.
DÖNEM ÖYKÜCÜLÜĞÜNE FARKLI BİR BAKIŞ
Eski ve yeni okurlarınız bu sürpriz öyküleri nasıl karşıladı?
Gelen tepkiler, gösterilen ilgiden memnunum. Çok sevdiğim bir yazarın yorumu çok hoşuma gitti. "Önceki hayatında hangi cephelerde savaştın" diye sormuştu. Genel olarak kitaba dair ilk tepkiler, aynı konuların dönüp durduğu yeni dönem öykücülüğüne farklı bir bakış açısı getirdiği yönünde. Öykülerin kişisel kayıplar üzerinden ilerlemesini sıcak bulanlar var. Bu kayıplar sevgili, çocuk, evimiz, ideallerimiz ve hatta masumiyetimiz. Sonuçta tarih kitabı değil, insanlara dokunsun, bir başka çağın çoktan unutulan o sıradan kahramanlarını hatırlayalım istedim.
Bitmiş gitmiş bir dönemi edebi alana taşımanın zorlukları oldu mu?
Olmaz mı? Her şeyden önce bir asır öncesinin savaş alanlarını, insanlarını, eylemlerini yazıya taşırken çok dikkatli olmak gerekiyor. Hataya çok açık zira.
Bir yandan da hep merak edilir, bir edebi eserde yansıtılanlar ne derecek gerçek diye!..
Edebiyat her şeyi sil baştan kurgulayabilir. Edebiyat ile........
© 9 Eylül Gazetesi
