9 Eylül’e doğru
Bu ülkenin her günü, baktığınız yere, duyarlığınıza, bilincinize, dün-bugün-yarın çizgisinde durduğunuz yere bağlı olarak, pek çok olaya, kişiye, kavrama ev sahipliği yapar. Kimine sevinir, kimine üzülürsünüz. Kiminle onur duyar, karanfiller açar; kiminle utanç duyar, yerin dibine geçersiniz. Dedim ya, durduğumuz, baktığımız ve duyarlığımız kadarız hepimiz. Hep söyleyip yazdığımızca, anmak için anlamak; kutlamak ya da “bir daha asla!” çığlığına dönüştürmek için yürek ve beyin sahibi olmak gerekir. Böyle olmazsa ne olur? Ne olacak, uğruna bin bedel ödenmiş o günler, ya kof bir kabuğa ya bağlamından koparılmış laf ola beri gele şamataya dönüşür. Geçmişinden bu denli ders alamayan, birikimlerini güce ve cesarete dönüştürmek için bu kadar ağır çekim yaşayan bir memleket ile ahalisinin habire bir şeyleri kutlaması, ortalığı törene ve hamasete boğması ve esasında sıradanlaştırıp, mecburi hizmete dönüştürmesi traji-komik ötesi bir durumdur. Buna bir de hiç bitmeyen hastalığımız belleksizliği de eklerseniz, ahvalimizi daha da netleşir.
23 Nisan’dan 26 Ağustos’a, 30 Ağustos’tan 9 Eylül’e uzanan günler içinden yürüyüp geçiyoruz. Kuşkusuz öteki aylar ve günler de takvimde tüm heybetiyle durmaktadır. Ama özellikle altını çizdiğimiz günler olmasaydı, diğerlerinin hükmü sayılmaz, takvime........
© 9 Eylül Gazetesi
