menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gaziantep soygunu- 1... Bala sinek üşer!

8 41
02.11.2025

TAŞ YERİNDE AĞIRDIR-165. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!

Menfaatin, kazancın, çıkarın bulunduğu yere fırsatçılar gecikmeden koşar.

Yüzyıllardır bu böyledir.

Kapitalizmden evrilen emperyalizm de son yüz elli yıldır, gücüne güç katmak için Dünya’nın altını üstüne getiriyor.

Yağmalıyor, talan ediyor, yasal ya da yasadışı yöntemlerle ülkelerin doğal ve tarihi değerlerini, insanların hayatını gaddarca çalıyor.

Kendi köksüz kültürünü zenginleştirmek, varlığını anlamlı göstermek için, bir zamanlar insanlığın yeşerdiği toprakların kültürü üzerine, bala saldıran sinekler gibi üşüşüyor!

***

(Eski Antep/Ayntab: Şehir ve Amerikan Hastanesi)

19.yüzyılın son çeyreği, Osmanlı topraklarında “arkeoloji” kılıfı adı altında yürütülen büyük bir kültürel yağmanın en yoğun dönemlerinden biriydi.

Aynı yıllarda, Bergama’da Alman mühendis Carl Humann öncülüğünde gerçekleştirilen ve Zeus Sunağı başta olmak üzere sayısız tarihi eserin Berlin’e taşınmasıyla/kaçırılmasıyla tarihe “Bergama Soygunu” olarak geçen olay, Osmanlı İmparatorluğun her köşesine sızmış Avrupalı devletlerin, özellikle Almanların iştahını kabartmıştı.

Bu iştahın yeni hedefi; Güneydoğu Anadolu’nun güney ucunda yer alan, binlerce yıllık uygarlık katmanlarını barındıran Antep’ti.

Gaziantep’in İslâhiye ilçesi çevresiydi.

Bu süreçte Osman Hamdi Bey’in yönettiği Osmanlı Müze-i Hümâyunu (Devlet Müzesi), bir yandan eski eserlerin korunması için yasal düzenlemeler yaparken, diğer yandan da bırakılan yasal boşluklar üzerinden, birilerine belki çıkar sağlayarak Almanya’ya, kaçakçılığa yol veren yeni kapılar açıyordu.

Bergama’dan Gaziantep-İslâhiye-Zincirli Höyüğe uzanan bu sömürgeci arkeoloji zincirinin kurulması, bu süreçte tanık olunan ilginç ve şaibeli ilişkiler, tarihi eserleri koruma amacıyla çıkarılmış 1884 Âsâr-ı Atîka Nizamnâmesi’nin gölgesinde şekillenmişti.

Osmanlının arkeoloji siyasetinin başında bulunanların açtığı kapılar Alman Devleti destekli kaçakçıların marifetiyle, kötü niyetli bir emperyal yağmaya dönüşmüştü.

(Gaziantep-İslâhiye-Zincirli Höyük: Bir yanı köy, bir yanı ören yeri)

***

Güneydoğu Anadolu’da, Gaziantep ilimizin güneybatısında yer alan İslahiye ilçemiz, denize yakın olmamakla birlikte buralara sokulan Akdeniz iklimine sahiptir. Üzüm bağları ve zeytin bahçeleriyle kaplıdır. Suriye’nin Halep topraklarının hemen kuzeyinde yer alır.

Sanki cennetin bir parçasıdır buraları!

Bugünkü metropol Gaziantep’in eski adı Antep/Ayntab’dır. Bu sözcük eski dillerden, Arapça (Sami) ya da Ermenice kökene sahip “su gözü, kaynak, güzel su, ya da kral toprağı” gibi anlamlar taşır.

Halkın, Fransız Emperyalizmine karşı Kurtuluş Savaşında gösterdiği direnç ve kahramanlıktan ötürü kente, daha Cumhuriyet Kurulmadan, 1921 yılında “TBMM” tarafından “Gazilik” unvanı verilmiştir.

“İslâhiye” ise, çevresinin tarihi çok eski, kendi yeni bir şehirdir.

1865–1866’da Osmanlı’nın, Derviş Paşa ve Cevdet Paşa yönetiminde yürüttüğü, bölgedeki konar-göçer aşiretlerin iskânı ve düzenin “ıslahı” (iyileştirilmesi) sırasında kurulmuş ve buna izafeten yeni yerleşim “İslâhiye” adını almıştır.

Geriye doğru bakıldığında; çok eski çağlardan, erken Bakır Çağı’ndan (İ.Ö. 5500–5000) beri bu yörede yerleşimler olduğu; Tilmen, Gedikli ve Zincirli’deki höyüklerde (insan eliyle oluşturulduğu anlaşılan tepelerde) yapılan kazılardan anlaşılmaktadır.

Zaten bu bölge, İ.Ö. 10 bin yıllarında (yaklaşık 12 bin yıl önce) Tarım/Neolitik Devrim ile birlikte insanlığın avcı-toplayıcılıktan yerleşik yaşama geçtiği “Bereketli Hilal” bölgesinin bir parçasıdır.

Bu yöredeki ören yerlerinin en tanınanı, Gaziantep il merkezinin batısında, İslâhiye kentinin 10 km kuzeyinde bulunan Zincirli Höyük’tür.

“Zincirli” adı Osmanlı döneminde ortaya çıkmış.

Yakından geçen yol üzerindeki askerî bir kuyuda demir bir zincir bulunduğu; bu durumu, o kırsal bölgede alışılmadık bir şey olduğu için köy/höyük, “zincirli (zincirin var olduğu yer)” diye anılmaya başlanmış. (https://zincirli.uchicago.edu/site-and-setting/?utm)

Zincirli Höyük’teki arkeolojik bulgular, özellikle Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından (İ.Ö. 12. yüzyıl başları) sonra Güneydoğu Anadolu’da “Karkamış”la birlikte parlayan Geç Hitit/Luvi Krallıkları’ndan “Sam’al” Krallığı’nın merkezinin burası olduğunu gösteriyor.

Zincirli Höyük, Kara Su (Aswad) Irmağı Vadisi’nin kuzey ucunda yer alır. Bu ırmak, Türkiye–Suriye sınırının bir kısmını oluşturur, Afrin Irmağı’yla birleşir ve Asi (Orontes) Nehri’ne katılır.

Sam’al, Amanos Dağları’nın Beyhan Geçidi'nin eteğindeki ovada, vadinin batı tarafında küçük bir bataklığın kenarındadır.

Bu konumuyla, bir diğer eski merkez kent Karkamış’tan verimli Çukurova’ya (Kilikya Ovası) ve oradan da Anadolu’nun batısına uzanan kadim ticaret yolları üzerindedir.

(Zincirli Höyük-Eski Sam’al)

***

Gaziantep çevresi İ.Ö.2.binyılda, önceleri Mısırlıların, ardından Hint-Aryan yöneticilerin kurduğu Mittani Krallarının egemenliğindeydi.

İ.Ö. 14. yüzyıldan itibaren ise Anadolu’nun büyük kısmına hâkim olan Hititlerin yönetimine girdi.

Hititlerin başkenti Hattuşa (bugünkü Çorum–Boğazköy) idi. Ünlü Hitit Kralı I. Şuppiluliuma’nın (ölümü İ.Ö. 1322) oğlu ve torunlarının döneminde, bugün Suriye sınırında kalan Karkamış, Mezopotamya’ya hâkim konumuyla, Hitit yönetimindeki çevrenin merkeziydi. Ancak bu bölgede Hitit halkı doğrudan yaşamıyordu.

Yörenin en eski halklarının Çukurova’da da yaşayan (bir Hint Avrupa dili konuşan) Luvi ve (bir Kafkas dili konuşan) Hurri toplulukları olduğu biliniyor.

Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra buralarda, tarihçiler tarafından “Geç Hitit Devletleri” olarak anılan yerel krallıklar ortaya çıktı.

Bunlardan biri de bugünkü İslâhiye yakınlarında, merkezi Sam’al (Zincirli Höyük) olan krallık idi.

İ.Ö. 920’ye kadar Hitit geleneğini sürdüren bir krallık olan Sam’al, o tarihten sonra güneyden gelen ve Arapların ataları sayılan Sami halklarından biri olan Aramilerin egemenliği altına girdi.

Aramilerin gelişiyle yörede daha da çok kültürlü bir yapı oluştu.

Bu nedenle bazı Sam’al krallarının adları Luvice, bazılarının ise Aramicedir.

Uzun yıllar bağımsız bir devlet olarak kalan Sam’al, İ.Ö. 743’te bu kez Mezopotamya’nın yeni büyük gücü, bir başka Sami halkının kurduğu Asur Devletine bağlandı. İ.Ö. 723’te tamamen Asur’a katıldı.

Zincirli Höyük’te bulunan yazıtlarda kentin adı Asurca Sam’al, Aramice ise Bit Gabbar olarak geçer.

Karkamış ve Sam’al (Zincirli) Krallıkları, İ.Ö. 10–8. yüzyıllar arasında da farklı kültürlerin iç içe geçtiği yönetimler olarak tarih sahnesinde yer aldı.

Hitit İmparatorluğu bu dönemde fiziksel olarak ortadan kalkmış olsa da Hitit Devlet geleneği yerel krallıklarda yaşamaya devam etti.

(İ.Ö.1. yüzyıl başı. Geç Hitit/Luvi Devletleri. Karkamış ve Til Barsip/Sam’al)

***

Zincirli Höyük’te bulunan yazıtlarda Arami, Luvi ve Fenike (bugünkü Lübnan’da yaşamış Sami halkı) etkileri bir aradadır.

Arami kültürünün giderek ağır bastığı görülse de yörede Luvice kral adları ve Luvi hiyeroglifleriyle yazılmış taş yazıtlar da bulunmuştur. (Trevor Bryce, Ancient Syria, s.105)

İtalyan bilim insanı F. Guisfredi’ye göre, Sam’al gibi Orta Fırat havzasının güney bölgelerinde, İ.Ö. 2. binyılda Hitit egemenliği altında yaşayan topluluklarda Luvi unsurları varlığını sürdürmüştür. (F. Giusfredi, Sources for a Socio-Economic History of the Neo-Hittite States, s.29–36)

Sam’al yöneticilerinden Kilamuwa, I. ve II. Panamuwa gibi kralların adları Luvice’dir. Buna rağmen, kraliyet yazıtlarının çoğu Aramice kaydedilmiştir. (Annick Payne, Multilingual Inscriptions and Their Audiences, s.130)

Zincirli Höyük’ün 1 km güneybatısındaki Pancarlı Höyük’te bulunan........

© 12punto