Talat Paşa’nın dönüşü
TBMM 28. Dönem seçimleri 2023 yılında yapıldı. Mardin’den seçilen milletvekillerinden biri de George Aslandır. Aslan, Yeşil Sol/HDP/DEM ittifakıyla parlamentoya girdi.
Aslan, 12 Eylül’den sonra yurtdışına çıkmış, kırk yıla yakın Hollanda’da yaşamış. Mardin milletvekili seçildiği tarihe kadar Kürtçü, Asuri/Keldani/Süryani ve Ermeni Diaspora örgütleriyle çok yakın ilişkileri olmuştur. Onların faaliyetlerine katılmış, katkıda bulunmuştur. İlginç bir biyografi doğrusu. Aslan şimdi Mardin milletvekili.
Bu tür Türkiye karşıtı kuruluşlar bütün Avrupa’da vardır. Türk düşmanlığı ortak paydasında enerjik bir birliktelik sergilerler. Onların gözünde tarihi bir suçlu vardır: Türkiye ve Türkler.
Hepsinin bir mağduriyet hikayesi vardır. Ortak payda “soykırım suçlamasıdır” George Aslan, bu platformların içinden çıkarak, günahkar Türklerin parlamentosuna seçilmiştir.
Ben kendisini Ermeni kökenli sanıyordum. Değilmiş. Süryani yani Asuri. Süryanilerin kiliseleri ve inançları farklı. Dilleri Semitik dil grubundan. Ermeniler ise İndo-Aryendir.
Hatırlayalım: HDP, 2023 seçimlerinde ittifakı büyütmek için İkinci Cumhuriyetçi bazı meşhurları da listesine almıştı. Cengiz Çandar, Hasan Cemal gibi. Çandar meclise girdi. Cemal giremedi.
George Aslan azınlık meseleleriyle çok ilgili bir parlamenter. Aslına bakarsanız azınlık demek hukuken doğru değil. Gayrimüslim Türk yurttaşları demek belki daha doğru olmalı.
İlgi alanı, meşrutiyet ve erken cumhuriyet dönemi “ milli devlet inşa politikaları”na itiraz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun eleştirisi.
Ankara Belediyesinin Talat Paşa anıtı açması üzerine, yarım asra yakın bir süredir gittikçe can sıkıcı hale gelen “inkarcılık, geçmişle yüzleşme, soykırım” sözleriyle bezenmiş bir konuşma yaptı Aslan. Tarihi bir kişiliği de hedef tahtasına koydu: 1921’de Ermenilerce katledilen Sadrazam Mehmet Talat Paşa.
Bu elbette bir rastlantı değildi. Türkiye’nin güneyindeki coğrafyanın yeniden dizayn edildiği bir dönemde Mardin milletvekili, Talat Paşa üzerinden yakın tarihimizi şaibe altında bırakan sözler etti.
Ortadoğu coğrafyası Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan statükoyu yansıtır. Modern Türkiye’nin varlığı bu kapsamda ele alınmalıdır. Lozan, Rum, Ermeni, Kürt beklentilerini devre dışı bırakan bir uluslararası antlaşmadır. Yeni Türkiye Devleti Lozan barışı ile tescil edilmiştir.
BOP projesinin telaffuz edilmesinden bu yana bölgedeki denge ciddi bir şekilde bozulmuştur.
George Aslan, TBMM kürsüsünden Türkleri, Türkiye Devletini, hedef alan bir konuşma yapmıştır. Daha açık bir ifade ile, Devletimizin sınırlarını, kuruluş paradigmasını, devletin kurucu ideolojisi olan Kemalizmi, Türk milli devletini sorgulamıştır. Türkiye’nin kuruluş sürecini, bir suçu “ikrar ettirme” cüretiyle ele almıştır.
Konuşmanın Talat Paşa kimliği ile gündeme getirilmesi şaşırtıcı değildir. Talat Paşa siyasi bir turnusoldur. Ona karşı pozisyon almak Türkiye’ye karşı pozisyon almak demektir.
Hatırlatmak isterim ki, meşrutiyet ve cumhuriyet parlamentolarında (devrim yılları istisnası ile) daima Ermeni, Rum, Musevi milletvekilleri olmuştur.
Talat Paşa’nın soykırım ile suçlandığı dönemde parlamentoda 15 Ermeni milletvekili vardı. Bunlardan sadece dördünün yasama meclisi üyeliği düşürülmüştür. Geri kalan 11 milletvekili meclis üyeliğini korumuş, hatta bu milletvekilleri mütareke ilanından sonra İttihat ve Terakki Hükümetini soruşturan Beşinci Şube sorgulamalarında görev almışlardı. Bu komisyonun kararları doğrultusunda İstanbul’da Aliye Divanı Harbi Örfisi kurulmuştu.
Türkiye’de Talat Paşa literatürü ikiye bölünmüştür. Biri diaspora tezleri ile örtüşür. Geçmişte Türkçe yayınlarda “soykırım” ifadesinin kullanılması pek enderdi. Son 30 yılda daha cüretkar bir hal aldı. Hatta tarihi tek doğru buymuş gibi bir hegemonya yaratıldı. Bu ifadenin yer aldığı kitaplar önceleri çevirilerdi. Şimdilerde telif yayınlar da var.
Talat Paşa “soykırımın örgütleyicisi ve uygulayıcısıdır” anlatısını benimseyen Türkler de var. Bunların bir kısmı yurtdışında yaşıyor. Hatta Ermeni fonlarıyla desteklenen Enstitü ve Merkezlerde istihdam edilmiş olanlar var: Örnekler: Akçam, Türkyılmaz.
Bu yayın ve faaliyetlere destek konusunda İkinci Cumhuriyetçi çevreler oldukça istekli görünüyorlar.
Bunun tam zıttı çevre tutucu milliyetçi cepheyi oluşturur. MHP’ye yakın akademisyenler Ermeni tezlerini bir karşı tarih anlatısıyla çürütmeye çalışıyorlar. 90’lardan bu yana. Pek de başarılı oldukları söylenemez. Tutucu- milliyetçi cephe sadece içe dönük işlevi olan bir cephedir. Yurtdışında muhatabı yoktur. Yurtdışında “Diaspora” tezlerinin tartışmasız hegemonyası vardır. Tersini söylemek, yazmak, akademik platformlarda savunmak “düşünceyi ifade hürriyeti” olarak bile görülmez. Hatta “soykırımı inkar suçu diye bir suç tipi” ihdas edilmiştir. Aydınlanmanın, düşünce hürriyetinin beşiği olan Avrupa’da, Ermeni tezlerine karşı bir tez ortaya koymak, söylemek, yazmak, yayınlamak “suç” sayılmaya başlanmıştır.
40’lardan itibaren yarım asır boyunca İttihat ve Terakkiye (Talat Paşa’ya) sahiplenen bir CHP literatürü vardı. Bu literatür Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Talat Paşa’nın Hatıraları” ile başladı.
90’larda başlatılan Talat Paşa Komitesi inisiyatifi, Avrupa’da çeşitli etkinliklerde bulunduktan sonra Atatürk’ün Bütün Eserleri serisi içinde bir dizi yayın yaptı.
Talat Paşa üzerine yayınlanmış kitaplardan birkaç örnek vermek gerekirse, Mustafa Çolak: Talat Paşa Komite’nin Ruhu; Maksut Emre Mülazimoğlu -Oktay Koç: Büyük Efendi: Bir Devlet Adamı Olarak Talat Paşa; Murat Bardakçı: Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi; Tevfik Çavdar, Talat Paşa; Arif Cemil, Talat Paşa’nın Son Günleri; Kaynak yayınlarından çıkan Talat Paşa: Hatıralarım ve Müdafaam ile Talat Paşa Cinayeti Davası kitaplarıdır.
Son olarak bir popüler tarih yayını olarak Cemal Kutay’ın “Talat Paşa’nın Gurbet Hatıraları” ve “Talat Paşayı nasıl vurdular?” kitapları örnek olarak gösterilebilir.
Soykırım literatüründen iki örnek vermek isterim: Hans Lukas Keiser, Talat Paşa: İttihatçılığın beyni ve soykırımın mimarı; Taner Akçam, Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa’nın telgrafları.
Bunların dışında benim önemsediğim bir başka eser, Talat Paşa’dan bir yıl sonra öldürülen Dr. Bahattin Şakir üzerine bir kitaptır. Yazarı Hikmet Çiçek yakınlarda vefat etti. Çiçek’in kitabının başlığı şöyle: Dr. Bahattin Şakir İttihat ve Terakki’den Teşkilatı Mahsusa’ya Bir Türk Jakobeni.
Talat Paşa, Hitler Almanyasının bir jesti olarak özel bir trenle Türkiye’ye getirildi: 25 Şubat 1943. İki ülke dışişleri bakanları arasındaki yazışmalarda Weimar rejiminin Talat Paşa’ya sahip çıkmadığı eleştirisi vardır. Talat Paşa -tahnit edilerek-Berlin Müslüman mezarlığında defnedilmişti. Sirkeci’de büyük bir törenle karşılandı. Türkiye’ye getirildiği gün Hürriyet Tepesine defnedildi.
Cenazede devlet en üst düzeyde temsil edildi. Cumhurbaşkanlığı genel sekreteri Kemal Gedeleç ve Alman Büyükelçi Franz von Papen törende hazır bulundu. Eski parti arkadaşı Hüseyin Cahit Yalçın etkileyici bir konuşma yaptı. Talat Paşa’nın hamiyetlerinden söz etti.
Hüseyin Cahit Yalçın İttihat ve Terakki tarihinin önemli isimlerinden biridir. Atatürk döneminde Fikir Hareketleri mecmuasını çıkardı. İnönü cumhurbaşkanı olduktan sonra onu CHP saflarına kattı. CHP milletvekili oldu ve Ulus’ta yazdı.
CHP muhalefete düştükten sonra da hep İnönü’nün yanında görürürüz onu.
Literatürde Talat Paşa’dan partinin beyni olarak söz edilir. Eğer İttihat ve Terakki’nin bir önderinden söz etmek gerekirse bu Talat Paşa’dan başkası olamaz. Bana göre Triumvira içinde yetkinlik sıralaması şöyleydi: Talat, Cemal, Enver Paşalar. Bir Alman diplomat şöyle demişti. İçlerinde tek bir devlet adamı vardır: O da Talat Paşa’dır.
Talat Paşa, Mebusan Meclisi üyesiydi. Seçilmiş milletvekili idi. Sivildi. Sınıfsal köken olarak avamdan geliyordu. Meşrutiyet tarihinde sadarete (Başbakanlığa) atanmış “seçilmişler meclisinden” tek siyaset adamı odur.
Diğer bütün sadrazamlar (başbakanlar) Ayan Meclisi (Senato) üyesi idiler. Bu Türk demokrasi tarihi açısından çok anlamlı bir ayrıma işaret eder.
Milli kurtuluş önderlerinin üzerinde ittifak........
© 12punto
