Jön Türkler, İttihatçılar, Cumhuriyetçiler
Vâlâ Nurettin, İkinci Meşrutiyet için şöyle der: “Eğer Anayasa Devrimi bastırılmış olsaydı, vatan ve millet fikri yaşamazdı. Millet, halifenin hikmetinden sual olunmaz diye düşünürdü. Milli Mücadele yapılamazdı. Türkiye, Ortadoğu’dakilere benzer bir diktatörlük olurdu”.
1908 Jön Türk Devrimi, Osmanlı’dan yüzde 90’ı okuma yazma bilmeyen, bir o kadarı köylerde yaşayan yoksul, yıpranmış, savaş yorgunu 13 milyon nüfuslu bir ülke devralan Türkiye Cumhuriyeti’ne çok şey öğretmiştir. Hocaların hocası Tarık Zafer Tunaya’nın ünlü tanımıyla, “Cumhuriyet için bir siyaset laboratuarı” olmuştur İkinci Meşrutiyet. Cumhuriyet önderliği, milli iktisat politikasını, halkçılığı, üretim seferberliğini, kapitülasyonların kaldırılmasını, milli şirketlerin kurulmasını, iç ve dış ticaretin denetim altına alınmasını, ziraat ve kooperatiflere önem verilmesini hep o devrimden öğrenmiştir. Tebaasından vergi toplamakta bile büyük güçlük çeken Osmanlı Devleti’nde 1908 Devrimi coşkuyla karşılanmıştır. O zamana dek Jön Türklere sempatiyle bakan Batılı devletler ise devrimin sömürgelerdeki yankıları güçlü olunca, Jön Türklere karşı tavır almışlardır. Birinci Dünya Savaşı’nın başında kapitülasyonların kaldırılmasına en çok karşı çıkanlar İngiltere ve Fransa olmuştur. Bu nedenle savaşın bitiminde ilk akıllarına gelen şeylerden biri, kapitülasyonların yeniden getirilmesi olmuştur. Lozan Müzakerelerinde en sert tartışmaların yapıldığı konuların başında da kapitülasyonların geldiğini unutmamak gerekir.
Jön Türk Devrimi’nin ilk önce Balkanlar’da başlamasının tarihsel, kültürel, ekonomik, siyasal, coğrafi nedenleri vardır. İmparatorluğun sadece coğrafi anlamda değil, siyasal ve kültürel olarak da Batıya en yakın, açık bölgesi olan Balkanlar, özellikle de Selanik, tam bir devrim merkezidir. İyi kötü sermayesi ve işçi sınıfıyla, çağdaş kültür ortamıyla, basın- yayın faaliyetleriyle, etkili aydınlarıyla öne çıkmıştır. Selanik’teki milliyetçilik akımının Orta Asya ve Kafkasya kökenli milliyetçilik akımına oranla daha yurttaş ve kültür temelli olmasının önemli nedenlerinden biri de budur. Doğu’dan gelen milliyetçilik rüzgârlarının Rus, Ortodoks, Slav milliyetçiliğine yönelik tepkinin de etkisiyle daha bir ırk temelli ve İslamcı tonlar içermesine karşılık, Selanik’teki milliyetçilik çok daha laiktir. Nitekim bu anlayış, Cumhuriyet ulusçuluğunu da etkileyecek, Doğu’dan gelen büyük Türkçü öncüleri de tesiri altına alacaktır. Kaldı ki Anadolu’nun nesnel koşulları da toprak ve kültür temelli, laik ve yurttaş esaslı bir milliyetçilik anlayışını dayatmıştır.
Sadece Türk ve Müslüman aydınlarından oluşmayan, aralarında Ermenilerin, Rumların, Arapların da olduğu Jön Türklerin bilincinde, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile başlayan Şark Meselesi’ne duyulan tepki vardır. Auguste Comte ve Emile Durkheim pozitivizmi vardır. Türkçü yönleri de olan Ahmet Rıza Bey’in, dönemin önemli aydınlarından Mizancı Murat’ın, daha liberal olanlarında ise kapitülasyonların uygulandığı imparatorlukta serbest piyasa ekonomisini savunacak kadar gözü kara bir liberal olan Prens Sabahattin’in etkileri vardır. Büyük arayışların, düş kırıklıklarının, umudun ve umutsuzluğun yarattığı hevesler, yenilgiler, savrulmalar vardır. Osmanlıcılıktan İslamcılığa, oradan Türkçülüğe yönelmeleri de, iç içe geçmiş milliyetçilikleri ve devrimcilikleri de nesnel koşulların ürünüdür. Unutmamak gerekir ki Tanzimatçılardan Yeni Osmanlılara, onlardan Jön Türklere, Jön Türklerden İttihatçılara uzanan süreç imparatorluğun çözüldüğü, çöktüğü bir süreçtir.
Sevabıyla günahıyla İttihat ve Terakki, 1908 Devrimi’nden sonra yeni bir sınıf yaratmaya çalışmıştır. Nitekim bu yeni sınıf, hem siyasi hem de iktisadi açıdan Milli Mücadele’nin lokomotifi olacaktır. Anadolu ve Rumeli’de kurulan milliyetçi derneklere öncülük edecek, halkı mücadeleye çağıracaktır. Kurtuluş Savaşı’na ilk adımda katılan subayların büyük bölümü İttihatçı geleneğin fedakâr fedaileridir. Kurtuluşta ve kuruluşta çok önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu nedenle 1908 ile 1923’ü “değişim ve devamlılık, kopuş ve süreklilik” ilişkileri içinde ele almak, birlikte değerlendirmek gerekir. 1923’ü 1908’in uzantısı, devamı olarak niteleyen çok sayıda tarihçi vardır.
Cumhuriyet’in........
© 12punto
