Liyakat öldü, kul hakkı çiğnendi: Ahlaki çöküşün adı sahte diploma
Bir milletin geleceği, evlatlarının aldığı eğitim ve sahip olduğu liyakatle şekillenir. Eğitim kurumlarının amblemini taşıyan diplomalar, bilgi ve emeğin onay belgesidir. Ancak bugün Türkiye, yalnızca bireysel bir sahtekârlık değil; alın terinin, emeğin ve adaletin göz göre göre gasp edildiği sahte diploma krizi ile karşı karşıya. Yıllarca ders çalışıp sınavlarda ter döken, emeğiyle bir yere gelmeye çalışan milyonlarca gencin hayalleri, birkaç sahte belgeyle çalınabiliyor. Liyakatin yerini torpil, emeğin yerini sahtekârlık aldığında, yalnızca belgeler değil, bir ülkenin vicdanı da sahteleşir. Bu kriz, kâğıt üzerindeki bir mühürden ibaret değil; yarınlarımızı kime emanet edeceğimiz sorusunun tam merkezindedir. Temelinde ise yıllar içinde gevşeyen denetimler, esnetilen kurallar ve liyakatın geri plana atılmasıyla beslenen yapısal bir erozyon yatmaktadır. Sahte diplomalar, emeğin, bilginin ve adaletin nasıl yok sayıldığının en görünür sembolüne dönüşmüş; devletin vicdanını ve toplumun adalet duygusunu çürüten bir tablo ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle meseleyi, hem teknik boyutuyla hem de tarihsel kökleriyle ele almak, gerçek bir çözüm için zorunludur.
Türkiye’de son dönemde ortaya çıkan sahte diploma skandalı, ülkenin uzun süredir içinde bulunduğu rant ekonomisinin en çarpıcı yansımalarından biri olarak hafızalara kazındı. Kısa vadeli çıkarların, liyakat yerine sadakatin ödüllendirildiği bu sistemde; partizanca atamalar, torpilli işe alımlar ve kamu kaynaklarının belirli gruplara aktarılması artık sıradanlaşmış durumda. Bu yozlaşmış düzen, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal çöküşü de hızlandırıyor.
Rant ekonomisi, çıkar ilişkilerine dayalı bir döngü oluşturuyor: Taraflar, istediklerini elde ettikleri sürece sistem devam ediyor; çıkar dengesi bozulduğunda ise krizler kaçınılmaz hâle geliyor. Bugün yaşanan ekonomik dar boğaz, bu sürdürülemez yapının artık tıkandığının en açık göstergesi. Sahte diploma olayı ise bu çürümenin sembolü haline gelerek, liyakatin tamamen göz ardı edildiğini, ehil olmayan kişilerin kritik görevlere getirildiğini gözler önüne serdi.
Ekonomide yıllardır süren “ahlaksız büyüme” modeli, siyasette ve kamu yönetiminde de kendini gösteriyor. Kamu yönetimindeki bu yozlaşma yalnızca bugünü değil, gelecek nesilleri de etkiler. Gençler, emeğin değil ilişkilerin ödüllendirildiğini gördükçe adalet inancı zayıflar. Bu da toplumsal huzurun ve üretkenliğin uzun vadede çökmesine yol açar. Liyakatin yok sayıldığı bir düzen, eninde sonunda hem devleti hem de milleti zayıflatır. Bu düzen, kamu kurumlarını ehil olmayanların eline bırakıp dürüst çalışanları kenara itebilir.
Ekonomik ahlaksızlık, zamanla bireylerin etik dışı davranışları olağan kabul etmesine yol açıyor. İnsanlar, haksız rekabetin kaçınılmaz olduğuna, başkalarının hukuksuz yollarla avantaj sağlayacağına inandıkça, bu çarpık düzene uyum sağlama eğilimine giriyor. Böylece hem iş dünyasında hem de günlük yaşamda yozlaşmayı besleyen bir kısır döngü oluşuyor.
Sahte diploma skandalı, bu döngünün kurumsal boyutunu gözler önüne serdi. Şeffaflık ve hesap verebilirlikten uzaklaşan kamu kurumlarında, liyakat yerine sadakatin tercih edilmesi, devletin her kademesinde işlevsizliğe yol açıyor. Halkın kamu yönetimine duyduğu güven sarsılırken; adalet, fırsat eşitliği ve dürüstlük ilkeleri kâğıt üzerinde kalıyor.
Yolsuzluğun kalıcı hale gelmesi, kurumsal ahlaki çöküşü derinleştiriyor. Sahte diplomayla göreve gelenler yalnızca görevlerini kötü icra etmekle kalmıyor; aynı zamanda nitelikli kadroların önünü kapatarak devletin ve toplumun gelişimini baltalıyor. Hukuki, politik ve sosyo-ekonomik yapıyı saran bu çürüme, politik kutuplaşma ve keyfi yönetim anlayışıyla birleştiğinde, demokratik düzenin temel taşlarını tehdit ediyor.
Bir belgenin değeri, onu hak edenin emeğiyle ölçülür. Ancak yetkinlik yerine yakınlığın ödüllendirildiği bir sistemde, belge yalnızca bir formaliteye dönüşür. Bu anlayış, vasıfsız kişilerin önemli görevlere gelmesini olağanlaştırırken liyakatli kişilerin dışlanmasına yol açar.
Sahte diplomalar ancak denetim mekanizmalarının çürümesiyle varlık bulur. Bugün Türkiye’nin sorunu, sadece eğitimde değil; kontrol ve hesap verme kültürünün yok olmasındadır. Kamu kurumlarının ehil olmayanların eline bırakılması, dürüst çalışanların ise kenara itilmesi, “nasıl olsa sorgulanmaz” anlayışını pekiştirerek sahte diplomayı normalleştiren bir ortam yaratmaktadır.
Bir toplum, yönetenlerine güvenini kaybettiğinde; ekonomi durur, adalet zedelenir, sosyal barış bozulur. Güven, devlet ile vatandaş arasındaki en temel bağdır. Bu bağ zedelendiğinde, insanlar emeğinin karşılığını alacağına inanmaz. Böyle bir ortamda çalışkanlık, dürüstlük ve üretkenlik yerini umutsuzluk ile kayıtsızlığa bırakır. Güven kaybı, yalnızca bireyleri değil, bütün toplumsal düzeni sarsan sessiz bir yıkımdır.
Sahte diploma krizi, adil ve eşit fırsat ilkesine vurulmuş ağır bir darbedir. Bu skandal, yalnızca hukukun değil, emeğin ve liyakatin........
© 12punto
