Hazine limitin ötesinde: Kural aşıldı, mali disiplin alarm veriyor
Bir devletin mali itibarı, yalnızca topladığı gelirle değil, bu geliri hangi ilkelere dayanarak ve hangi öncelikler doğrultusunda harcadığıyla ölçülür. Kamu borçlanması, modern ekonomiler için kaçınılmaz bir araçtır; ancak bu aracın da bir sınırı vardır. O sınır, mali egemenliğin güvenlik hattını oluşturur.
Türkiye’de Hazine’nin borçlanma limitinin son dönemde fiilen aşılması, bütçe disiplininin artık teknik bir mesele olmaktan çıkıp kurumsal bir güven sorununa dönüştüğünü gösteriyor. Hazine borçlanma limiti, yalnızca bütçe açığını finanse ederken bir denge unsuru değil; aynı zamanda mali disiplinin, öngörülebilirliğin ve kurumsal ciddiyetin temel dayanaklarından biridir.
Bir ülkenin Hazine’si için borçlanma limiti, devletin mali terbiyesinin ve halkın bütçesi üzerindeki demokratik denetimin göstergesidir. Bu sınır, keyfi harcamaların, seçim ekonomilerinin ve popülist mali politikaların önüne geçmek için oluşturulmuştur. Ancak son yıllarda bu çerçevenin giderek esnetildiği, hatta fiilen aşıldığı görülmektedir. Artık yasal limitler bir kuraldan çok, “öneri” niteliği taşır hale gelmiştir.
Bu tablo, ekonomi yönetiminin gelir yaratmak yerine borçlanmaya yönelme eğilimini güçlendirdiğini göstermektedir. Artan borç stoku, kısalan vadeler ve yükselen faiz yükü, mali disiplinin yerini günü kurtaran finansman politikalarına bıraktığını açıkça ortaya koyuyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın son raporlarına da yansıyan bu durum, artık sadece bir bütçe açığı tartışması değildir; devletin mali ahlakının, kurumsal itibarının ve geleceğe duyulan güvenin sınandığı kritik bir kırılma noktasına işaret etmektedir.
Hazine’nin borçlanma yetkisi sınırsız değildir. 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 5. maddesi, bir mali yılda yapılacak net borçlanmanın, o yılın bütçe açığı tutarını aşamayacağını açık biçimde hükme bağlamıştır. Bu düzenleme, kamu maliyesinin kendi bütçe büyüklüğüyle orantılı bir disiplin içinde hareket etmesini zorunlu kılar. Başka bir ifadeyle, bütçede 2 trilyon TL açık öngörülüyorsa, Hazine en fazla bu tutar kadar net borçlanabilir.
Kanun, bu sınırın esnetilmesini yalnızca istisnai durumlarda mümkün kılar. Hazine ve Maliye Bakanı, borçlanma limitini en fazla %5 oranında artırabilir; gerekli görülürse Cumhurbaşkanı da aynı oranda ek bir artışa izin verebilir. Böylece yıllık toplam artış oranı azami ’la sınırlıdır. Ancak son yıllarda bu istisna, neredeyse kalıcı bir uygulamaya dönüşmüş durumdadır. Her yıl borçlanma limitinin bu yetkiler aracılığıyla genişletilmesi, yasal çerçevenin artık bir denetim aracı değil, kolayca aşılan bir formalite haline geldiğini göstermektedir.
Bu eğilim, mali kuralın “kanunda var ama uygulamada yok” hale geldiği bir dönemi işaret ediyor. Maliye politikası, öngörülebilirlikten uzaklaşarak bütçe dengesini korumak yerine kısa vadeli nakit yönetimine odaklanıyor. Böylece mali disiplinin kurumsal temeli aşınırken, kamu maliyesine duyulan güven de zedeleniyor.
31 Aralık 2024 tarihli ve 32769 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’na göre, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine yaklaşık 14 trilyon 606 milyar TL ödenek tahsis edilmiş, buna karşılık 12 trilyon 670 milyar TL gelir hedeflenmiştir. Aradaki yaklaşık 1 trilyon 935 milyar TL fark, 2025 yılı için öngörülen bütçe açığını, dolayısıyla Hazine’nin borçlanma ihtiyacını ifade etmektedir.
Ne var ki, yılın ilk sekiz ayında borçlanmadaki artış bu sınırları aşmıştır. Nominal borç stoku artışı 2 trilyon 900 milyar TL, net artış ise 2 trilyon 52 milyar TL düzeyinde gerçekleşmiştir. Oysa yasa gereği bu tutarın, öngörülen bütçe açığı kadar yani yaklaşık 1 trilyon 935 milyar TL ile sınırlı olması gerekir. Kanunun tanıdığı ek yetkilere göre, Hazine ve Maliye Bakanı bu limiti %5 oranında artırabilir; Cumhurbaşkanı da ek %5 artışla toplamda yaklaşık 2 trilyon 130 milyar TL’lik üst sınıra çıkabilir. Ancak mevcut tablo, bu yasal çerçevenin fiilen aşıldığını ortaya koymaktadır.
Borçlanma iştahının sürdüğünü gösteren bir diğer veri, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın Ekim–Aralık 2025 dönemi iç borçlanma stratejisidir. Buna göre Hazine, üç aylık dönemde 466,8 milyar TL tutarındaki iç borca karşılık 538,5 milyar TL yeni iç borçlanma yapmayı hedeflemektedir. Yani eski borcun yaklaşık üzerinde net bir borçlanma planlanmaktadır.
Aylık bazda tablo daha nettir: Ekim ayında, 263,6 milyar TL geri ödemeye karşılık 290,1 milyar TL yeni borçlanma öngörülmekte, bu da 0’luk bir borç çevirme oranı anlamına gelmektedir. Kasım ayında, 95 milyar TL borca karşılık 117,6 milyar TL yeni borçlanma hedeflenmiştir. Aralık ayında ise, 108,2 milyar TL’lik borca karşılık 130,8 milyar TL yeni borçlanma yapılması beklenmektedir. Bu veriler, her ay artan bir borçlanma temposuna ve yükselen borç çevirme oranına işaret etmektedir.
2025 yılı Ağustos verileri, borçlanmadaki ivmelenmeyi açık biçimde göstermektedir. Hazine ve Maliye Bakanlığı raporlarına göre, merkezi yönetim borç stoku Ağustos ayında 430 milyar TL artarak 12 trilyon 477 milyar TL’ye yükselmiştir. Bu tutarın 7 trilyon 251 milyar TL’si iç borç, 5 trilyon 225 milyar TL’si dış borç kaleminden oluşmaktadır.
2024 sonunda toplam borç 9,58 trilyon TL düzeyindeydi; dolayısıyla sekiz ayda yaklaşık 0’luk bir artış gerçekleşmiştir. Bu hızlı yükseliş iki açıdan dikkat çekicidir: Artışın hızı, son on yılın en sert borçlanma dönemine işaret etmektedir. Borç yapısındaki değişim, mali kırılganlığı artırmaktadır.
Ağustos itibarıyla toplam borç stokunun G’si TL, S’ü döviz cinsindedir. Bu oran, döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı Hazine’yi daha savunmasız hale getirmektedir.
Ayrıca borcun (’i değişken faizli, %5’i TÜFE’ye endeksli olup, bu yapı yüksek enflasyon ortamında her ay yeniden fiyatlanan bir borç anlamına gelmektedir. Böylece faiz ödemeleri, bütçe planlamasının ötesinde hızla artmakta;........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein