Diplomatik yenilginin ötesinde stratejik hezimet!
Biz içerisiyle meşgulken; İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yapılan operasyon, Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, yurdum insanının sokağa dökülmesi, Özgür Özel'in olmazı olur gibi gösterip muhalif kitleyi kendisine mecbur kılmak için on takla atması falan diyorduk ki, Türkiye dış politikada belki de tarihinin en kritik golünü yedi.
Öyle böyle değil...
Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleri, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıdı; KKTC'nin varlığını reddetti; Kıbrıs Türklerini yok saydı, Rumların bir parçası olarak kabul etti.
Oysa yıllardır dost ve kardeş memleketlerin günün birinde KKTC'yi tanıyacağı umudunu taşıyorduk.
Yeter ki “konjonktür” müsait olsun.
Ama Avrupa'nın devreye girmesiyle hevesimiz kursağımızda, elimiz ise böğrümüzde kaldı.
Ayın başında Semerkant’ta AB-Orta Asya zirvesi yapıldı.
Zirveden 3 ay önce Özbekistan, 1.5 ay önce Kazakistan, 2 hafta önce de Türkmenistan Kıbrıs Cumhuriyeti'ne yani Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne büyükelçi atamıştı.
Aslında mesele yeni değildi.
AB ile pazarlık yürütürken ser verip sır vermemişler, ne Türkiye'yi ne de Türk Devletleri Teşkilatı'nı bilgilendirmişlerdi ama süreç gün gibi ortadaydı. O yüzden meselenin Türkiye'de en az üç aydan bu yana tartışılıyor olması gerekirken ses çıkarmak iktidarın işine gelmeyince gündemin arka sıralarında kaldı .
Açık yüreklilikle yazalım; burada Türkiye açısından sadece diplomatik yenilgi söz konusu değil. Ortada, 1963'ten sonra Kıbrıs politikasında yaşanan en önemli “stratejik” hezimet var. Çünkü zirvede, BM Güvenlik Konseyi'nin Türkiye'yi Ada'nın kuzeyinde işgalci olarak nitelendiren ve KKTC'nin tanınmaması çağrısı yapan kararlarına açıkça destek verildi.........
© 12punto
