Dizi mi? Mafya mı? Sinema mı? Platformlar mı? Üfffffff
Her sabah uyandığımda ilk iş 10Haber’i okurum, sonra Oksijen ve Aposto. Akşamları ise Kapsül. Gün içinde tüm köşe yazarlarını ve uluslararası basını takip ederim. Akşam ise kanallardaki konuşma konularının özetini anlamaya çalışırım.
Geçen Salı sabahı bir türlü 10Haber sayfasını açamıyorum; bir heyecan bir heyecan, sağımda Ertuğrul Özkök solumda Serdar Turgut ortada ben.
Öte yandan çok saygı duyduğum hiçbir yazısını kaçırmadığım İsmet Berkan, (bazı bilimsel makaleler hariç) tüm diğer köşe yazarları ve on yıllardır sık görüşmesek bile kendimi her zaman çok yakın hissettiğim dostum Alper Hasanoğlu ile aynı platformda yazmak. Büyük bir onur. Ve Mutluluk.
Bugün aklıma düştüğü şekilde Sinema dizi film platformlarının kişisel tarihim üzerinden ülkemizdeki ve dünyadaki sosyolojik değişimini anlatmaya çalışacağım. Bir de eril mi eril ve ataerkil değerler üzerine işlenen değişmeyen tüm konulardan çok sıkıldığımı söylemeden geçemeyeceğim.
Sorun bana hatırladığın ilk film hangisidir? Susuz Yaz (1963) sonra en çok etkileyen Vurun Kahpeye (1973)
Sinemada izlediğin son film hangisi? Mukadderat (2024)
Yani sırasıyla 7 yaş-17 yaş-68 yaş. Ortak özellikleri nedir? Kadın filmi olmaları. Peki seni en çok etkileyen nedir? İlk filmlerde kadınların ezilip yok olup kaybolması sonuncusunda ise başkaldıran kadının kazanması.
Özellikle Vurun Kahpeye öyle etkilemiştir ki beni uzunca bir süre kendim gibi olursam acaba ben de linç edilir miyim, korkusu içimi kemirmiştir.
Ancak kendimi bildim bileli bozulmadan ben olmayı seçtim ve tabii ki bedellerini ödedim. Geç de olsa keyfini sürüyorum.
Peki bozulmadan ne anlama geliyor? Düşüncemi ifade etmekten çekinmeden, değerlerime sahip çıkarak, farklı olmayı en önemli özelliğim olduğunu bilerek, yel değirmenlerini yok saymadan yolumda ilerlemek. Böyle yazdığımı bakmayın kırk beş yıl bu seviyeye gelmek için geçti. On yıl da içselleştirme sonrasında daha az bedel ödemeyi öğrenmek. Tam olarak öğrendim mi? Eh işte kendi çapımda ilerleme kaydettim diyelim.
Bizim kuşak sinema ve tiyatro ile büyüdü. Kışın minimum haftada bir gün sinema ya da tiyatro yazın ise hemen hemen her akşam yazlık sinemaya gidilirdi. Bütçe sorunu olmazdı. Toplumun her kesimindeki aileler çocuklarıyla birlikte film izlemeye gelirler ve o büyülü dünyanın bir parçası olurlar onlarla ağlayıp gülerlerdi.
Dünya sinemasının örnekleri dört beş yıl sonra gelirdi, ağırlığı eğlence üzerineydi. Bizim filmlerimiz ise toplumun değerlerini sinemayla öğretirdi. Önce köy filmleri ağırlıklıydı. Sonrasında şehre göç başladı ve şehrin çeperindeki halkın sorunları gündeme geldi. Arabesk müzik beraberinde sinemasını getirdi. Kentsoyluların sorunları çok sonra gündeme geldi. Seksenler ve doksanlardan sonra.
Peki ya kadınların ataerkillikle ezilmelerine başkaldırılarının ilk filmlerini rahmetli Atıf Yılmaz a borçluyuz.
Arada bir dönem var özellikle Türk sineması sönümleniyor ve sonrasında küllerinden doğuyor. Özellikle diziler sayesinde endüstriye dönüşüyor.
Gelelim günümüze. Sayısız platform, Youtube, TV dizileri derken binlerce yapım onlarca yapım şirketi ancak içeriklere........
© 10 Haber
