Terörün Gölgesinde Bedavaya Yaşıyoruz: Üç Şehir, Üç Kaçış, Aynı Ders
12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden önceki dönemi yaşayanlar bilir.
Türkiye o yıllarda nefes almadan, günübirlik yaşardı.
Sokakta, kahvede, okulda, fabrikada — her an ölümün gölgesi üzerimizdeydi.
Kaç kez silah namlusuyla burun buruna geldim. Yanımda bombalar patladı, gözlerimin önünde insanlar vuruldu.
Hem sağcılardan hem solculardan dayak yedim ama öldürülmediğime hep şükrettim.
1980 öncesinin akıl dışı terörü, sağıyla soluyla hepimizi esir almıştı.
Askerî darbe geldiğinde toplum, baskının değil, hayatta kalabilmiş olmanın huzurunu hissetti her şeyden önce.
Bir serseri kurşuna kurban gitmemiş olmanın garip bir sevinci vardı içimizde.
Belki de bu yüzden, sonraki yıllarda yaşadığımız her dönemi, her nefesi bedavadan kazanılmış bir hayat gibi görmeye başladık.
Yıllar geçtikçe anladım:
Hayat, bazen bir kahve molası, bir uçuş değişikliği, bir erken uyanış kadar kısa bir farkla kurtulur.
Bir saksı düşer, bir kamyon yanınızdan sıyırır geçer, kader sizi ölümle randevudan birkaç dakika farkla uzaklaştırır.
Ben bunu üç kez yaşadım:
2001’de İstanbul’da, 2005’te Amman’da, 2008’de Mumbai’de.
Üç şehir, üç saldırı, üç mucizevi kaçış.
Ve her seferinde ölüm, yalnızca bir adım, bir gün, bir karar ötemdeydi.
İlk yüzleşmem, 23 Nisan 2001 sabahı, İstanbul’un kalbinde yaşandı.
Sık sık toplantılar yaptığımız bir otel, o gün bir terör sahnesine dönüştü.
Yaklaşık 12 kişilik silahlı bir Çeçen militan grubu, sabahın erken saatlerinde otele girip misafirleri rehin aldı.
Amaçları, Rusya’nın Çeçenistan’daki askeri operasyonlarına dikkat........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d