Siyaset Koltuk Değil, Misyon Olmalı
Türkiye’de her seçim dönemi yaklaştığında aynı soru yeniden beliriyor: “Ülkemizde bu kadar nitelikli, vizyon sahibi, dünyaya açık insan var ama neden siyasete girmiyorlar?”
Bu, sadece bir merak sorusu değil; siyaset kurumunun temel bir açmazına tutulmuş ayna.
Ben de uzun yıllar devlet, diplomasi, uluslararası kuruluşlar ve özel sektörün en üst düzeylerinde görev yapmış biri olarak bu tür sorulara sık sık maruz kalıyorum.
“Elini taşın altına koy artık, vizyonunu fiiliyata geçir, ülkeye katkın olsun” diyorlar. Haklı bir çağrı bu. Ancak sahadaki gerçeklik, iyi niyetli davetleri çoğu zaman boğan bir duvar gibi karşımıza çıkıyor.
Çünkü çoğu nitelikli insan aynı yanıtı veriyor: “Siyaset bize göre değil, zaten bizi istemezler.”
Bu yanıt, Türkiye’nin en temel sorunlarından birine işaret ediyor: kaliteli, icracı ve vizyoner insanların siyasete girmemesi. Ve bu durum ne yalnızca bireylerin çekingenliğiyle ne de konfor alanını terk etmeme refleksiyle açıklanabilir.
Sorunun kökü, siyasal yapının ve kültürün kendisindedir.
Sorunun temelinde büyük bir uyumsuzluk yatıyor. Siyasetin dili, kültürü ve pratiği ile nitelikli insanların dünyası birbirine uymuyor. Yıllarını akademiye, bilime, uluslararası ilişkilere ya da özel sektör başarısına adamış bir insan siyasete adım attığında, onu çoğu zaman bitmek bilmeyen delege savaşları, hizip mücadeleleri, sosyal medya linçleri, hakaretler ve itibarsızlaştırma kampanyaları karşılıyor.
Böylesi bir ortamda düşünen, sorgulayan, dünyaya açık vizyoner insanlar ya hızla yıpranıyor ya da süratle sistemin dışına itiliyor. Zemin, fikirlerin değil, kişisel sadakatin geçer akçe olduğu bir düzene dönüşmüş durumda. Eleştiren, farklı düşünen insanlar dışlanırken, sorgusuz itaat edenler yükseliyor.
Aklı başında kimse böyle bir “deli gömleği”ni gönüllü giymek istemez. Ama meydanı boş bıraktığınızda da bugün şikâyet ettiğimiz zihniyetin hüküm sürmesi kaçınılmaz oluyor.
Sorunu sadece bireylerin tercihlerine bağlamak kolaycılık olur. Asıl belirleyici olan sistemdir. Türkiye’de siyaset çoğunlukla tek bir kişinin etrafında sadakat temelli kadrolarla yürütülüyor. İtiraz eden dışlanıyor, farklı sesler bastırılıyor. Oysa liderlik, bir kişinin karizması kadar etrafındaki ekibin niteliğiyle anlam kazanır ve ülkeyi ileri taşır.
Sadakat liyakatin önüne geçtiğinde vizyoner ekipler kurulamaz. Bu da siyasetin kalitesini düşürür ve nitelikli insanların ilgisini daha en baştan kırar.
Böyle bir düzende siyasete girmek isteyenlerin sayısı azalır, mevcut kadrolar ise kendilerini yeniden üretmeye devam eder.
Tarih bize hem sorunun ciddiyetini hem de çözümün mümkün olduğunu gösteriyor. Mustafa Kemal Atatürk, on beş yıl gibi kısa bir sürede çökmüş bir........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d