Kalıpların Ötesinde Yaşamak Mümkün mü? Nasıl?
Hayatımız boyunca bizden hep “net” olmamız istendi.
“Tarafını seç.”
“Ne olduğuna karar ver.”
“Ya siyahsındır ya beyaz.”
“Ya bizdensin ya onlardan.”
Bu dikotomik kalıplar, yalnızca siyasette değil, inançta, kimlikte, yaşam tarzında, müzik zevkinde, giyim kuşamda, hatta neyi yiyip neyi sevdiğimizde bile hayatımıza sirayet etti.
Ama gerçek hayat, bu kadar steril ve keskin hatlarla çizilmiş bir tablo değil.
Aslında hayat, grilerin, geçişlerin, çelişkilerin, ikircikliklerin, çoklu aidiyetlerin alanıdır.
Ve bu “karmaşa”, insanı insan yapan en zengin katmanları içinde barındırır.
Ben Türk’üm. Sadece bu topraklarla sınırlı kalmadan gezegenin her köşesinde Türkiye’yi anlatmak, yüceltmek görevim gibi geliyor.
Ankara doğumluyum ama Karaburun’un deniz tuzunu taşıyorum tenimde.
Londra’nın puslu sabahlarında da, Tinanmen Meydanı’nda da, Nice’in taş sokaklarında da kendimi evimde hissediyorum.
Milliyetçiyim. Bu ülkenin değerlerine, kültürüne, tarihine sevgiyle bağlıyım.
Ama aynı zamanda sosyal demokratım, çünkü eşitliğe, adalete ve sosyal güvenliğe inanan bir aklım var.
Muhafazakâr yanım da var; bazı değerlerin korunması gerektiğine inanırım.
Laikim; çünkü devletin tüm inançlara eşit mesafede durmasının özgürlüğün teminatı olduğuna inanırım.
Ve evet, inançlı biriyim. Sabah aklımı, gece kalbimi susturmak için dua ederim.
İşçilerin, köylülerin, devlet memurlarının içinden geldim.
Ama bugün iş dünyasında, alın teriyle büyüyen, katma değer yaratan, etikle çalışan girişimcileri anlıyor, onlara destek veriyorum.
Çünkü onlar olmadan istihdam olmaz, üretim olmaz, vergi olmaz, değer yaratılmaz.
Hayatımda sevdiğim bir eşim var. Ona sadığım, taparım. Ama bu, başka güzel ve zeki kadınlara hayranlık duyamayacağım anlamına gelmez.
Hayranlık ihanet değildir. Güzelliğe karşı kör kalmak sadakat değil, körlüktür.
İnciri çok severim.
Ama şeftaliye de burun kıvırmam.
Neşe Karaböcek’i de dinlerim, Mozart’ı da.
Ferdi Tayfur’un kırık dökük içli sesiyle hüzünlenirim; ama Lady Gaga’nın sahne devriminden, Beyoncé’nin özgüveninden, Cat Stevens’ın arayışından da feyz alırım.
Siyasette de aynı.
Trump’ın bazı stratejik öngörülerine hak veririm; ama söylemini onaylamam.
Putin’in satranç tarzı soğukkanlılığını çözmeye çalışırım.
Erdoğan’ın sahada kurduğu hâkimiyeti gözlemleyip not ederim. Ayakta kalma, halkla ilişki kurma becerisine, Afrika ve Ortadoğu sokaklarında yarattığı rüzgara şapkamı çıkartırım.
Özgür Özel’in hitabetini, kendini var etme ve partisini iktidara taşıma çabasını takdir ederim. Genç liderler olarak Ümit Özdağ’a ihtiyaç olduğunu düşünüyorum; Ekrem İmamoğlu’na da. İnat, senet........
© 10 Haber
