“Türk Milleti” Kimliği: Krizlerin Ortasında Dayanışmanın Çimentosu
Türkiye bugün sadece ekonomik darboğazlarla, bölgesel çatışmalarla ve güvenlik açıklarıyla uğraşmıyor; aynı zamanda çok daha derin, varoluşsal bir sınavdan geçiyor. Çetin jeopolitik mücadelelerin, ekonomik kırılganlıkların ve uluslararası yalnızlığın ortasında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, ulusal dayanışma ve yeniden silkiniş.
Tam da böyle bir dönemde, Cumhuriyet’in kurucu kimliği olan Türk milleti kavramını sulandırmaya dönük tartışmaların öne çıkması manidar görünüyor ve kaygı yaratıyor. Bu tür girişimler, farkında olarak ya da olmayarak, Türkiye’yi etnik ve dini temelli bir “Lübnanlaşma” ya da “Bosnalaşma” sürecine açık hale getirebilir.
Oysa bugün ihtiyacımız ayrışma değil, daha güçlü bir ortak payda yaratmak.
Son yıllarda bazı çevreler “Türkiyelilik” kavramını kapsayıcı bir üst kimlik arayışıyla gündeme getiriyor. Ancak toplumun geniş kesimlerinde şu soru beliriyor: “Bu kavram, Türk milleti kimliğinin yerine mi konulmak isteniyor?”
Oysa Türk milleti kimliği etnik bir daraltma değil. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi, vatandaşlık bağıyla bu ülkeye bağlı olan herkesi eşit yurttaş kabul ediyor.
Kürt de, Çerkes de, Laz da, Alevi de, Süryani de, Arap da, Musevi de bu ortak aidiyetin parçası.
Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözü de bu kapsayıcı anlayışı yansıtıyor. Burada kastedilen bir etnik........
© 10 Haber
