İklim değişir Akdeniz olur, gülümse!
Onbeşi kadın onbeşi erkek 30 PKK’lı uygun adım yürüyerek büyük Kürt efsanesinin karakteri Demirci Kawa’nın ocağına benzer bir ocağın içine ellerindeki “keleş”leri attı.
Az sonra o ocak tutuşturuldu, hep birlikte o ölüm makinalarının sembolik imhasına tanıklık ettik.
Türkiye, ümit edelim ki bir büyük köşeyi döndü, önünde yep yeni ve aslında uçsuz bucaksız bir tarihi imkan açıldı.
Elbette daha dün bir, bugün iki ve elbette bu sürecin tamama ermesi bir sürü “eğer”le başlayan cümleyi beraberinde getiriyor.
Ama biz bardağın dolu tarafından bakalım, PKK’nın sahiden silahlı bir örgüt olarak varlığının sona erdiğini, “Kürt meselesi”nin bundan böyle sadece barışçıl siyasi imkanlarla dile getirileceğini kabul edelim.
Şunu görelim: Bu temel kabulü teorik olarak yapmak bile hepimiz için henüz haritası çizilmemiş bilinmeyen topraklara girmek gibi bir şey.
Ömrü hayatımızda yaşamadığımız, sadece kitaplarda okuyup başka ülkelerde tanık olduğumuz bir şeyi kurmaya çalışacağız hep birlikte. Bu çaba sırasında elbette aramızda fikir ayrılıkları olacak, birbirimizle itişip kakışacağız, tartışacağız. Burada sanıyorum iki temel kesim için birer tane kural var, sadece ve sadece o kurala uyacağız:
1. Biz siviller, fikri anlaşmazlıklarımızı çözmek için elimize silah almayacak, şiddete başvurmayacağız, şiddete başvurulmasını övmeyecek, teşvik etmeyeceğiz.
2. Devlet adına hareket ettiğini söyleyenler ve devlet gücünü kullananlar, ellerindeki adli/polisiye gücü bizim aramızdaki fikir ayrılıklarında kendine göre bir tarafı kayırmak için kullanmayacak.
Birinci ilkeyi uygulamak görece daha basit. Zaten bu konularda antrenmanlı bir polis ve adliye gücüne de sahip ülkemiz. Birisi eline silahı alırsa onun yeri elbette hapis olacak.
Zorluk ikinci ilkede. PKK’lılara soracak olursanız 50 yıldır dağda olmalarının nedeni devletin taraf tutuyor olması, bir tarafı kayırıyor olması, vatandaşlar arasındaki fikir tartışmasına askeri, polisi, savcısı ve hakimiyle taraf olarak giriyor olması.
Devlet bunu daha çok birinci ilkenin en sonunda söylediğim şeyi, “Şiddete başvurulmasını övmeyecek, teşvik etmeyeceğiz” ilkesini keyfi biçimde ve geniş yorumlayarak yapıyor. Yani sadece eline silah alanı değil, sadece söz söyleyen, yazı yazan veya siyaset yapanı da hapse atıyor.
Bu konudaki en çarpıcı örnek, yıllardır Edirne Cezaevinde yatan........
© 10 Haber
