menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Boşverin siyaseti, gelin bugün nötrino konuşalım

34 0
27.08.2025

Bu köşede esas işim iç ve dış politika ile ekonomideki gelişmeleri alıp değerlendirmek, bunlardan hareketle geleceğe dair bir analiz çerçevesi oluşturmaya çalışmak. Nadiren de kendi spekülatif görüşlerimi yorum olarak paylaşmak.

Bugün ikisini de yapmayacağım; çünkü siyaset veya ekonomi yazmaya bir gün olsun ara verip normalde pazar günleri TeknoGündem’in konusu olan bir şeyi yazmak istiyorum: Nötrinolar.

Böyle yapmak istiyorum ve yapıyorum, çünkü iç veya dış siyaset ya da ekonomiyle ilgili yazmaya kalksam yeni bir şey söyleyemeyeceğim bir gündeyim. Aynı şeyleri tekrar tekrar yazmak da, bazen gerekli olsa bile, insanı boğuyor.

Onun yerine siyasetten ve ekonomiden daha önemli bazı şeyler olduğunu arada bir hatırlamak bana iyi geliyor; umarım size de iyi gelir.

***

Nötrino konusuna biraz temelden, en baştan başlayacağım, anlamayı kolaylaştırsın diye.

Atom, her ne kadar “Bölünemez en küçük parça” demekse de, hepimiz atomun bölünebildiğini, atomdan daha küçük parçalar olduğunu ve bu parçaların bir araya gelmesiyle atomun oluştuğunu artık biliyoruz.

Atomu oluşturan temel parçacıklar iki kategori. Birinci kategoriye fizikçiler “Fermiyon” adını veriyor. Büyük İtalyan fizikçi Enrico Fermi’den hareketle. İkinci kategorinin adı ise “Bozonlar.” Bu isim de dev Hintli fizikçi Bose’den geliyor.

Bu iki kategori arasındaki temel fark şu: Fermiyonların birer kütlesi var; buna karşılık Bozonların kütlesi yok.

“Kütlesi olmayan parçacık olur mu” demeyin, Bozonların kütleleri yok ama onlar “güç taşıyıcı” olarak işlev görüyorlar. Atomun çekirdeğini bir arada tutan zayıf ve kuvvetli gücün, elektromanyetik gücün taşıyıcıları bunlar. Evrende bu üç temel gücün dışında bir güç daha var: Kütleçekimi. Ama onun bir Bozon tarafından mı taşındığı yoksa Einstein’ın dediği gibi kendi başına bir güç olmayıp kütle ile uzay zamanın etkileşiminin bir sonucu mu olduğu konusu tartışmalı. Kuantum fiziğiyle uğraşanlar uzun zamandır “Graviton” adını verdikleri ve kütle çekim gücünü taşıdığına inandıkları temel parçacığı (Bozonu) arıyorlar ama henüz bulunamadı.

Neyse, bu yazının konusu Bozonlar değil Fermiyonlar.

Bugün adına “radyoaktivite” dediğimiz şey ilk olarak 1896’da Henri Becquerel tarafından keşfedili. Adına “radyoaktivite” dendi, çünkü radyo dalgasına benziyordu.

Üç yıl sonra Yeni Zelandalı dev fizikçi Ernest Rutherford, radyoaktivitenin atomların “bozunumundan” (Decay) kaynaklandığını buldu ve iki çeşit radyoaktivite olduğunu söyledi: Alfa ve Beta.

Rutherford bu ayrımı radyoaktivite güçlerinin katı objelerin içinden geçebilme yeteneklerine dayalı olarak yapmıştı. Alfa radyasyonu mesela alüminyum tabakasını geçemiyordu; ama Beta geçebiliyordu. İleriki yıllarda bu iki tip radyasyona bir üçüncüsü Gamma eklendi. (Bunlar Yunan alfabesinin ilk üç harfi.)

Bir süre sonra bu üç radyasyonun atomun değil atomun içindeki parçacıkların bozunması sırasında ortaya çıktığı, hatta bu bozunmanın bazı atomların bir başka atoma dönüşmesi sonucunu yarattığı bulundu. Yani atomun içinden çıkan şeyler öyle “Bozon” değil, “Fermiyon”du, kütlesi ve dolayısıyla enerjisi olan şeyler yani.

Bütün nükleer tarihi burada anlatacak değilim, bizim için bilinmesi gereken önemli nokta, bu bozunma sırasında ortaya çıkan ve kütlesi de olan bu “ışın”ların katı objelerin içinden nasıl ve neden geçtiği. Bu geçişin başarılmasının temel mekanizması, parçacığın hızı ve o dalga boyu.

Siz, diyelim koca cüsseli bir insan olarak çok büyük bir dalga boyuna sahipsiniz, o yüzden beton duvarın içinden geçemezsiniz veya gözlerinizin algıladığı ışık dalga........

© 10 Haber