Bir dev insanın ardından: Mete Tunçay’a hepimiz çok şey borçluyuz
Herhangi bir ortama girdiğinde onu fark etmemenize imkan yoktu.
Dev gibi cüssesi, kocaman sakallarıyla içeri girince herkes “Hah, Mete hoca geldi” derdi.
Mete Tunçay sahiden dev gibiydi. Boyu posu, cüssesi ve doğal karizmasıyla.
Ama onu dev yapan sadece cüssesi değildi. Mete hoca, Türkiye’de cumhuriyet dönemi tarihçiliğinin çok büyük bir tabu kırıcısıydı, müthiş bilimsel titizliği ve belgeciliğiyle ülke entellektüel ortamını sahiden değiştirip dönüştürmüş bir insandı.
Esas devliği, onun bilimsel kişiliğinden gelir.
Kendi kişisel tarihime de girerek bir örnek vermek istiyorum.
80’li yıllarda Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordum. Gazetenin kültür sayfalarında iki haftada bir dönüşümlü olarak Şahin Alpay yönetiminde İngilizcede “non-fiction” olarak adlandırılan tarih, sosyal bilim vs alanlardaki araştırma kitaplarının tanıtımı/eleştirisi yapılıyordu.
Bir seferinde bu sayfada Karl Popper’ın ta 1945’te yazdığı “Açık Toplum ve Düşmanları” kitabı hakkında övücü bir yazı yayımlandı. Bu yazı üzerine Cumhuriyet gazetesinde kıyametler koptu, örneğin İlhan Selçuk henüz hayatta olan ve elbette Türkiye’de kendi adı üzerindeki tartışmalardan hiç haberi olmayan Popper’e hakaretler yağdıran bir yazı yazdı.
Şansa bakın ki ben o sırada Popper’in bugün bile Türkiye’de hiç bilinmeyen bir başka kitabını, İngiltere’den satın aldığım “The Open Universe: An Argument for Indeterminism”i okuyordum ve Cumhuriyet’teki tartışmayı neredeyse hiç anlamadan takip ediyordum.
Çünkü benim için Karl Popper bir bilim felsefecisiydi; gündelik siyasetle vs ilgili bir insan değildi. Hele Türkiye’de sol içinde yaşanan tartışmayla hiç ilgili değildi.
Popper’ı dünya çapında bugün bile önemli bir felsefeci yapan büyük katkısı, bilimin ne olup ne olmadığına ilişkin teorisidir. Popper’a göre herhangi bir teorinin bilimsellik değeri taşıması için onun kanıtlanması, doğrulanması gerek şart değildir; buradaki gerek şart o teorinin kendi içinde yanlışlanabilir olmayı içermesidir.
Popper bu teorisini henüz Avusturya’da, Viyana’da yaşarken yazdığı 1934 tarihli “Logik der Forschung” (Türkçede ancak 1998’de “Bilimsel Araştırmanın Mantığı” adıyla yayınlandı) adlı kitabında söylemiş ve bu sayede dünya çapında üne kavuşmuştu. Nazi’ler Avusturya’yı ele geçirince önce Yeni Zelanda’ya, sonra Londra’ya gitti, ölene kadar ünlü London School of Economics’de ders verdi.
Popper’in pozitif bilimlerle ilgili ünlü tezinin doğal devamı, 1945’te yazdığı ‘Açık Toplum ve Düşmanları’ kitabıyla geldi. Bu kitapta da ünlü felsefeci, pozitif bilimler için geçerli olan “bilimsellik” kıstasının sosyal bilimlerde geçerli olamayacağını uzun uzun anlattı.
1945’te........
© 10 Haber
