menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tekmeden Aşk Değil Sabıka Kaydı Çıkar

27 0
07.09.2025

Her gün üzülerek okuyoruz: Erkek sevgililer, kocalar ayrılığa katlanamayarak kadınlara şiddet uyguluyor, hatta kimi zaman cinayete kadar giden korkunç tablolar ortaya çıkıyor.

Toplum bu acı haberlerle sarsılırken, bu kez roller tersine döndü: Bakırköy’de genç bir kadın eski sevgilisinin kapısına dayandı, yumruk ve tekmeler eşliğinde apartmanı ayağa kaldırdı (Bu arada artık ağız tadıyla bir kapı bile tekmeletmiyorlar insana her yer kamera kardeşim!)

Bu resmen aşkın yoksunluk krizi. Mesele sadece “aşk acısı” değil. Sekiz ay süren bir ilişkide, tensel yakınlıkla salgılanan oksitosin, dopamin ve serotonin adeta bağımlılık yaratıyor. Ayrılık, beynin kimyasal düzenini bozabiliyor; kişi de sigara bırakmış bir tiryaki gibi huzursuzluk, öfke, takıntı ve kontrolsüz çıkışlar yaşayabiliyor. İşte o kapıdaki tekmeler, aslında “bir doz daha bağlanma hormonu” arayışının bedensel tezahürü.

Ama bu tabloyu sadece biyokimya ile açıklamak yetersiz. İlişkilerin bitişine verilen tepki, kişinin bağlanma tarzıyla da yakından ilişkili. Çocuklukta anne-baba ile kurulan bağ güvenli değilse, yetişkinlikte ayrılık daha tehditkâr hissediliyor.

John Bowlby’nin ünlü Bağlanma Teorisi, aslında bugünkü aşk krizlerimizin temelini çocuklukta atıyor. Bir bebek, anne-babasıyla nasıl bir ilişki kurarsa, yetişkinlikte partneriyle de benzer bir ilişki tarzı geliştiriyor. Eğer bakım veren kişi güvenli, tutarlı ve sevgi doluysa, çocuk “dünya güvenli bir yer, ben de sevilmeye değerim” mesajını alıyor. Ama ilgi eksik, tutarsız ya........

© 10 Haber