menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yaşasın! Bu yaz iyilik ve adalet Türkiye’ye geri dönüyor  

9 25
11.05.2025

Dünyanın en güçlü insanı olsaydınız, kim olurdunuz?

Bir emrinizle şehirler fethedilir, ordular diz çöker, tahtınızın gölgesinde dalkavuklar sıraya girerken siz hâlâ adil kalabilir miydiniz? Lüksün, ihtişamın ve sınırsız gücün ortasında insan kalmak mümkün mü? Tarih, bu soruya çoğu zaman acı cevaplar verdi. Roma’yı ateşe veren çılgınlardan, atını senatör yapan tiranlara kadar nice hükümdar gücün büyüsüne kapıldı. Ama bir tanesi farklıydı.

Zamanın akışı içinde bazı isimler vardır; çağlar değişir, rejimler yıkılır, imparatorluklar dağılır ama bu isimler kalır. Çünkü onlar sadece insan değil, aynı zamanda bir vicdan, bir duruş, bir ahlakın sembolüdür. Marcus Aurelius da onlardan biri…

Bir imparator… ama ondan öte bir düşünür, bir ahlak adamı. Daha üç yaşında babasız kalmış, bir filozof gibi yetiştirilmişti. Dedesi, onu yalnızca bir tahtın varisi olarak değil, bir insanlık dersi olarak büyüttü. İmparatorluğun en önemli hocalarından Yunanca öğrendi, matematiğe kafa yordu ama en çok Stoacı felsefeye gönül verdi. “Her an bir seçimdir,” diyordu kendine. “Bugün ne yaptın? Kaç kişinin hayatına dokundun? Dünyayı daha adil bir yer haline getirebildin mi?” Oysa o kocaman bir imparatordu.

M.S. 161 yılında tahta oturduğunda, diğer imparatorlar gibi olmayacağı belliydi. O, güce hükmeden değil, ona direnen bir liderdi. Saraylar yerine halkının arasında olmayı seçti. En büyük savaşları adil olmak için verdi. Çünkü biliyordu: Gerçek güç, adaletle ölçülür.

Marcus Aurelius’un adı neden hâlâ yaşıyor sanıyorsunuz? Çünkü o, gücün........

© 10 Haber