menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“72 saat hayatta kalma” çantaları satışta

11 0
sunday

Bu yazıyı yazmayı hep erteledim. Sevimsiz bir konu. Ama böyle bir gerçek orada öylece duruyor, insan görmezden gelemiyor ve neredeyse her gün bu konuda bir gelişme oluyor. En son, Türkiye’de yapılan bir anket, daha fazla beklememi engelledi.

Karl Marx ve Friedrich Engels’in 1848’de yazdığı Komünist Manifesto, dünyanın belki de en ünlü “ilk cümle”lerinden birine sahiptir: “Avrupa’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti.” Burada “Casper” gibi sevimli bir hayaletten değil, Avrupa egemen sınıflarına korku veren bir hayaletten söz edilmektedir. Nitekim, önce Avrupa siyaset sahnesini, sonra da dünyayı baştan sona değiştirecektir bu hayalet.

Bugünlerde Avrupa’yı (ve dünyayı) geri dönülmez biçimde değiştirecek bir başka hayalet dolaşıyor yaşlı kıtanın üzerinde: Savaş hayaleti. İnglitere’den Almanya’ya, Fransa’dan Danimarka’ya “savaş korkusu” yaşlı kıtanın üzerini sinsice kaplamaya başlayan kara bir buluta dönüşmüş durumda. O kadar ki, Almanya’nın en ciddi yayın organlarından biri, Der Spiegel, bu konuyu iki hafta önce kapağına taşıdı.

Spiegel, savaş korkusunun Alman toplumu üzerindeki etkisini öne çıkarmış. Kimilerinin kendine sığınak inşa etmesini, kimilerinin ilk yardım, acil müdahale veya ateşli silah kullanma kursu almasını, kimilerinin kendini yedek milis kuvveti olarak yazdırıp askeri eğitim almasını işlemiş. Kuşkusuz bunlar toplum içinde küçük bir azınlık. Biliyorsunuz ABD’de soğuk savaş döneminden beri evinin bahçesinde sığınak inşa edenler, sığınağına acil durumlar için yiyecek, su gibi şeyleri depolayanlar, silah eğitimi alanlar on yıllardır var. Mesele bununla kalsa “gazeteci abartması” der geçersiniz. Ama sanki “kazın ayağı öyle değil.”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Mart ayında açıkladığı üye ülkelerin acil durum hazırlıkları stratejisinin bir ayağı bu konuyu öne çıkarıyor. Sivillerin herhangi bir kriz anında 72 saat hayatta kalmalarını sağlayacak araç-gereç, yiyecek, su gibi ihtiyaçlarını hazır bulundurmaları gerektiği belirtiliyor bu stratejide. Stratejinin gerekçesi şöyle açıklanıyor:

“(…)Avrupa Birliği’nin göz ardı edilemeyecek kadar karmaşık krizler ve zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönem(deyiz). Artan jeopolitik gerilim ve çatışmalardan, hibrit ve siber güvenlik tehditlerine, yabancı bilgi manipülasyonu ve müdahalelerinden, iklim değişikliğine ve artan doğal afetlere kadar, AB’nin, vatandaşlarını ve demokrasi ve günlük yaşam için hayati önem taşıyan temel toplumsal işlevleri korumaya hazır olması gerekiyor.”

Sıradan bir kriz planından farklı olarak bu strateji bir basın açıklaması ile kamuoyuna duyuruldu. İçinde, sağlık, ulaşım ve haberleşme faaliyetlerinin sürekliliğini sağlayacak önlemlerin alınması ve gerekli malzemenin depolanması; sivillerle askerlerin, farklı ülkelerin silahlı kuvvetlerinin birlikte hareket edebilmesi için hazırlık talimleri yapılması; önemli ihtiyaç maddelerinin ve kritik stratejik ürünlerin üretiminin devam ettirilmesi için hazırlık yapılması; çift amaçlı (sivil-askeri) yatırımların artırılması gibi önlemlerden söz ediliyor.

Benzer bir durum, Almanya’nın sivil savunma planlarının ortalık yerde konuşulmasında da var. Spiegel dergisine göre Almanya Federal Hükümeti ülkenin sivil savunmasını yeniden inşa etmeyi düşünüyor ve bunun için 30 milyar Euro ayırmış durumda. Amaç, Almanya’yı saldırılara hazırlamak, evleri, işyerlerini ve kültür varlıklarını korumak. Bu amaçla yüzlerce yeni eleman istihdam edilecek. Tüm ülkede lojistik merkezleri kurulacak. Tüneller, yeraltı metro istasyonları ve derin yeraltı garajları bir saldırı halinde milyonları barındıracak şekilde yeniden düzenlenecek. Köln’de bir yeraltı hastanesi kurulması fikri ortaya atılmış. Merheim’da bir hastanenin yeraltındaki garajında yoğun bakım ünitesi kurulması söz konusu.

Her kurumsal yapının kriz planları hazırlaması doğal, hatta zorunlu. Ancak bunu kurumun en yetkili kişisinin ağzından bir basın açıklaması ile kamuoyu duyurmak ya da basına sızdırılıp tartışılmasını sağlamak çok doğal gelmiyor bana. Bunun AB yurttaşlarında, en hafifinden endişeye yol açacağının düşünülmemiş olması mümkün değil. Nitekim arama motorlarında kısa bir gezintiyle “72 saat hayatta kalma çantaları”nın satılmaya başlandığını görmek........

© 10 Haber