Dünyayı Yıkıp Değiştirmek Yerine ‘İnsanı Onarmak’
Yeni yeni her mahallede tekrar görülür olan, eski pantolonunuzun belini genişlettirebileceğiniz, giysinizin etek boyunu kısaltabilecek (komandatura) küçük terzi dükkânlarının bize yakın olanı Sefa’dan eve dönerken “onarmak” konusu aklımdaydı.
Günümüzde sıkça karşımıza çıkan bir çağrı var:
“Her şeyi sıfırla. Baştan başla. Geçmişi unut.”
Her şeyi baştan almak, sıfırlamak, sistemleri topyekûn yıkmanın karşılığı,
“Reset Kültürü”.
Teknoloji bu dili çok iyi biliyor.
Reset düğmesine basmak kolay.
Sistem çökerse, bir tuşla reset atıyoruz.
Kişisel gelişim dünyası da öyle.
Yeni bir ben, yeni bir hayat, yeni bir hikâye…
Teknoloji, politika, kişisel gelişim söylemleri bu sıfırlama arzusuyla dolu.
Ama bu vizyonun ardında tehlikeli bir kopuş fantezisi var:
“Geçmişi silmek, sorumluluğu geride bırakmak, iz bırakmadan devam etmek”.
Ama biz insanız.
Ne hayatlarımız bilgisayarda bir dosya klasörü, ne de hatalarımız bir tuşla silinebilir.
Geçmişimizle varız.
İzlerle. Kırıklarla. Yanlışlarıyla. Hatırlamadığımız ama unutulmuş olmayanlarla. İç susmalarıyla.
Bir “merkez” artık bize ‘sürekli değişimi’, ‘hızla yeniden kurmayı’, ‘eskisini silip atmaktan gurur duymayı’ öğütleye dursun; bu sıfırlama arzusunun ardında, cevabı epey müphem iki önemli soru var:
Geçmişi gerçekten silmek mümkün mü?
Reset fikri çekici gelebilir ama yüzeysel.
Çünkü sıfırlamak,........© 10 Haber
