menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Cinayet, Kazı ve Hâkimiyet:  Agatha Christie ve Britanya İmparatorluğu’nun Ortadoğu İlgisi

15 0
17.06.2025

Agatha Christie’nin Ortadoğu’yla ilişkisi, sadece bir seyahat düşkünlüğünden ibaret değildir.

Britanya İmparatorluğu Ortadoğu’ya yalnızca asker ve mühendis göndermedi, anlatıcılar da gönderdi.

İster diplomat ister casus ister edebiyatçı olsun, bu kişiler bölgeyi anlattıklarıyla “şekillendirme” işlevi gördüler.

Agatha Christie o anlatıcılardan biridir.

1930’lar, Britanya İmparatorluğu için hem zirve hem de sarsıntı yıllarıydı.

Hindistan’da bağımsızlık hareketleri yükselirken, Ortadoğu yeni bir enerji kaynağının toprağı olarak yükselişe geçmişti: Petrol, emperyalizmin yeni gözdesiydi.

İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla boşalan bu coğrafyada hem politik hem ekonomik nüfuz kurmak istiyordu.

Bunun için sadece toprağı ya da kaynakları yönetmek değil, aynı zamanda algıyı da kontrol etmek gerekliydi.

Agatha Christie, bu ihtiyacın zarif figürlerinden biri olarak sahneye çıktı.

Arkeolog eşi Max Mallowan ile birlikte Irak ve Suriye’deki kazılara katıldı.

Bu kazılar, bir yandan antik medeniyetlere dair bilgi üretirken, öte yandan Britanya’nın bölgedeki “medeniyet taşıyıcısı” olmak iddiasına (algısına) hizmet ediyordu.

Onun yazdıklarında ‘kazı’ bir metafordu:

Batı’nın Doğu’nun ‘kazarak geçmişine inmesi’, onu kendi kültürüyle anlaması, kendi medeniyeti için sınıflandırması ve en önemlisi de sahiplenmesi.

Bu tipik bir ‘kolonyal’ anlatı estetiği.

Estetik, burada sadece edebi bir tercihten ibaret değil, İmparatorluğun kültürel stratejisi’ydi.

Bu fotoğraf, sadece bir kişisel anı değil; aynı zamanda Batılı entelektüellerin Orta Doğu’daki varlığına, arkeoloji üzerinden kurulan kültürel ve politik ilişkilere dair sembolik bir kare: Agatha Christie, 1950’lerde Irak, Bağdat’taki Britanya Arkeoloji Okulu’nun balkonunda çay keyfi yaparken.

Ortadoğu, yüzyıllardır dış müdahalelerin, emperyal planların ve ideolojik projelerin sahnesi.

Ama bu müdahaleler hiçbir zaman “çıkar” veya “fetih” olarak adlandırılmadı.

Hep “medeniyet götürmek”, “demokrasi kurmak”, “barış sağlamak” gibi “iyi niyet (!) estetiği” ile drajeli söylemlerle meşrulaştırıldı.

Bugün bu retorik, daha da sofistike biçimlerde devam ediyor.

Öyle olduğu için, İsrail’in İran’a başlattığı saldırıyı anlamak isteyenler “niyet okumaya’ çalışıyor.

Bence aslında bütün üç maymunlar bile,........

© 10 Haber