Sevgili günlük…
22 Nisan
Geçende bir arkadaşım böyle bir günlük tutuyor ve bunu bir gazetede yayınlıyor olmamın psikiyatr kimliğimle bir çatışma doğurup doğurmadığı konusundaki endişelerini dile getirdi. Ne demek istediğini anlıyorum.
Benim bu yaptığımın, ne kadar dikkatli olursam olayım özel hayatımla da ilgili bir şeylerden bahsetmeme yol açan böyle bir yazı türünün, psikoterapinin özellikle bir türü olan psikanaliz için kabul edilemez olduğunu biliyorum. Freud’dan beri, psikoterapistlerin psikoterapi odası dışında danışan ve / ya hastalarıyla, en azından terapi süresince sosyal hayatta bir ilişki, iletişim içinde olmamaları gerektiğini savunulur; ki ben de kesinlikle bu düşüncedeyim.
Psikoterapi seanslarında eşitsiz bir ilişki vardır ve bu eşitsizlik sosyal ilişkide suiistimal olasılığını arttırır. Buna hiçbir şekilde olanak vermemek için psikoterapistin ve hastasının seanslar dışında bir sosyal ilişki içinde olmamaları bence de zorunludur.
Ayrıca seans odasının yalıtılmışlığı içinde terapistiyle hiçbir yarışma ve karşılaştırma içinde olmayan terapi hastası, eğer terapistiyle sosyal hayatta az bile olsa etkileşim içinde olursa, bilinçli olmasa da bir yarışma ve karşılaştırma içine girecektir. Bu da terapi ilişkisinin samimiyeti ve otantikliği için büyük bir tehlikedir.
Ama terapistin aynı zamanda bir yazar olması, bir kitapta ya da gazete sayfalarında çeşitli konulardaki görüşlerini paylaşması ya da benim yaptığım gibi adına günlük dediği bir yazı biçimini benimseyip bir şekilde kendi hayatını daha bir görünür kılması terapi ilişkisini zedeler mi?
Benim açımdan bunun yanıtı, “Hayır zedelemez.” Hastası terapistini sadece seans odasında gördüğünde, onunla ilgili hiçbir şey bilmediğinde, onun da bir........
© 10 Haber
