DR. AKİF AKALIN YAZDI- MECLİS KURMAK
Meclis kurmak, insanların bir araya getirmek iyidir. Yeter ki amacı, hedefi belli olsun, kendisini doğru tanımlasın. Yoksa bugüne kadar kurulmuş Meclisler gibi seneye adı bile anımsanmaz. Birkaç kişi kürsüye çıkar, egosunu tatmin eder, o kadar.
Meclis sözcüğü, Arapça “oturmak” anlamına gelen cülûs kökünden türetilmiş. Esas olarak “oturum yapılan yer” anlamına geliyor. Meclisin niteliğini sözcüğün başına gelen tartışma, danışma, sohbet gibi isimler belirliyor.
Türk Dil Kurumu “Meclis” sözcüğü için şu tanımları vermiş: Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için yapılan toplantı; bu toplantının yapıldığı yer, şûra; bir konuyu konuşmak veya görüşmek için bir araya gelmiş kimseler topluluğu; dostlar toplantısı.
Meclis bu tanımıyla benimsendiğinde, canı isteyen herkesin bir Meclis kurabileceği söylenebilir. Hatta bunun için “temsilci” filan seçmenize de gerek yok. Sen – ben – bizim oğlan bir araya gelmeniz yeterli.
Elbette bir de “yasama” Meclisleri var. Bu Meclisler diğerlerinden farklı. Bunlar “siyasi” Meclisler. Mesela Mustafa Kemal’in 1920 yılında kurduğu Meclis, bu türden bir Meclis.
Aslında bizim yeryüzündeki onlarca ülkeyle kıyaslandığında oldukça “köklü” sayılabilecek bir Meclis geleneğimiz var. Tarihimizde Meclis sözcüğünün modern anlamıyla ilk “siyasi” kullanımı, 1876 Anayasası ile kurulan “yasama organına” Meclis-i Umumi (Genel Meclis) adı verilmesiyle başlıyor.
Genel Meclis, modern Avrupa’da 19. yüzyılda gördüğümüz diğer Meclisler gibi padişah tarafından atanan Meclis-i Âyan ve seçmenler tarafından seçilen Meclis-i Mebusan’ın birleşiminden oluşuyor.
Coğrafyamızda ilk........
© Yurtseverlik
visit website