Devlet yönetiminde iki hukukluluğa doğru
Laiklik ilkesinin hem idare hem eğitimde yıpratılması, devlet yönetiminde iki hukukluluğa gidiş tehlikesini ortaya çıkarıyor. Arşiv fotoğrafı 2021’de yeni Yargıtay binası açılışından. Soldan sağa: Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş. (Foto: Cumhurbaşkanlığı)
Anayasa’mızın değiştirilemeyen ilk dört maddesi (*) yürürlükte. Ancak devlet yönetimimiz ve vatandaşlarımızın hatırı sayılır bir bölümü gerçek hayatta gündelik yaşantılarını halen bu maddelerle uygunluk içinde sürdürmüyor. Bu tespite Anayasa’mızın Eğitim ve Öğretimle ilgili 5. Maddesini de dahil edebiliriz. (**) Çünkü eğitim ve öğretim, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılmazsa Anayasa’nın değiştirilmesi mümkün olmayan ilk dört maddesinin de içi boşalmış oluyor ve Türkiye laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti olmaktan çıkıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını oluşturan temel değerlerine hayat veren laiklik ve demokrasi gibi değerleri koruyan söz konusu maddelerin, değil değiştirilmesi, sırf tartışmaya açılması dahi, vatan olarak bildiğimiz ve bu yıl yüzüncü doğum yıldönümünü idrak ettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin yok edilmesini ima ediyor. Bir ülkede temel hakları tanzim eden kanunlar, gerçek yaşamda uygulanmayan, değersiz metinler haline gelirse, o ülke süratle bölünme ve kutuplaşmalara doğru savrulur. Barış, huzur, güvenlik kalmaz, yatırım yapılamaz, ekonomik ve sosyal gelişme durur, refahı seviyesi düşer, ülke krizden krize yuvarlanır.
Bugün Cumhuriyetimizi oluşturan toprakların tamamı 100 yıl önce zamanın büyük emperyalist devletlerinin işgalinden, Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasi ve askeri önderliğinde, Mehmetçiğin kahramanlığı ve Türk Milletinin, kadın erkek, tamamının katlandığı inanılmaz acılar ve fedakarlıklar sayesinde kurtarıldı. İstiklal Savaşımızda yaşanan tarifsiz ıstıraplar Büyük Zaferden sonra kurulan başı dik, bağımsız, egemen, laik, modern ve barışçı Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri ve halkının yüreğinde ve zihninde canlılığını muhafaza ediyor.
Bugün biliyoruz ki yer yüzünde hükümranlığı siyasi bağımsızlık ve egemenliğe ve yüksek teknolojiye sahip devletler sürdürüyor. Bu teknolojinin patentleri de kendilerine ait olan bu devletler, yönetimlerini metafizik inançlara uyarak değil akıl, bilim ve rasyonalite temelinde gerçekleştiriyor. Bu sayede modern silahlar imal etme ve güçlü ordular kurabilme ve uluslararası ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarını tespit ve yürütme kapasitesi kazanıyor.
Aralarından beşi, dünya düzenini kuran ve bu düzene bir nevi nezaret eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) veto hakkına sahip daimi üyelerini oluşturuyor. Bu kategorideki devletler, birbirleriyle rekabet ederken aynı zamanda bugün dünyayı fiilen yöneten güçleri oluşturmakta.
Akıl, bilim ve rasyonalite temelinde yönetilemeyen devletler ise yöneten değil, edilgen ülkeler sınıfında yer almakta. Devlet yönetiminin metafizikle bir yere varamayacağının bilincinde olan Cumhuriyetin kurucuları, uhrevi alemle dünyevi yaşamın saygınlığının her birinin kendi değerleriyle korunması anlamına gelen laiklik ilkesini daha yüzyıl öncesinden, modern Türkiye’nin temelleri arasına kattılar.
Laiklik kavramı aynı zamanda, Müslüman çoğunluklu nüfusa sahip ülkelerde, kişisel politikayla dini inançların ayrılması anlamında serbest seçimlere dayalı demokratik rejimin uygulanabilmesine kapı açıyor.
Demokrasi yalnız demokratlarla uygulanmaz. Demokratik bir toplumda inançlı olan ve olmayan insanlar bir arada yaşar ve inançlı, inançsız veya farklı kimlikte........
© yetkinreport.com
visit website