menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sevdiğim Romanlara Dair-6

33 1
13.12.2023

Biliyorsunuz bu yazı dizisinde okuduğum, sevdiğim, dimağımda iz, damağımda tat bırakmış romanların giriş cümlelerinden örnekler sunuyorum. Bu yazıdan itibaren birtakım güncellemeler kaçınılmaz oldu.
Şöyle ki burada ısrarla altı çizilmesi gereken husus; okumanın bizatihi kendisi. Çünkü okumak-her ne olursa olsun- başlı başına insanın kendisine verebileceği armağanların en nadidesi, en paha biçilemezi. Hatta okumak bir yerde insanın kendini yeniden var etmesi, yeniden tanımlaması.
Girizgahtaki '… okuduğum, sevdiğim, dimağımda iz, damağımda tat bırakmış romanlar…' meselesinde insanın her okuduğu kitabı(roman) sevmek yahut beğenmek gibi bir mecburiyeti olmadığı gibi onu toptan yok saymak gibi bir hakkı da yok kanaatimce. Çünkü iyi ya da kötü-kime göre, neye göre, neden, niçin, nasıl, göreceliğin de bu kadarı- her kitaptan insanın çıkaracağı dersleri burada sıralamaya kalkışsak üçüncü sayfanın tamamını işgal etmemiz gerekir ki onu da başka bir yazıda tartışırız.
Evet okumak, okumak, okumak. Önemli olan ve ihmal etmememiz gereken tek şey varsa o da okumak. Altının çize çize, kenarlarına notlar düşe düşe, itirazlarımızı, şüphelerimizi, kabullerimizi yapa yapa okumak. Satır aralarında kaybolmadan bir mana avcısı gibi didik didik ederek önce kitapları sonra da kitaplardan hareketle hayatı okumak, yorumlamak bu çıldırmış dünyada insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik olsa gerek.
Bu duygu ve düşüncelerle buyurunuz ziyafete:
“ Mualla kendisine çok tavsiye edilen bu kitabı okumakta hala tereddüt ediyordu. Yapraklarını çevirdi. 'Beni yalnız bırakmayınız!' diye başlayan bir sahifenin yukarısından ortasına doğru gözleri, satırların basamaklarını ikişer üçer atlayarak aşağıya kadar inmişti. Birkaç yerde hep aynı cümle: Beni yalnız bırakmayınız!' 154
“ Evvel hayal içinde, Akdeniz'in uzak ucunda öyle güzel, öyle mavi bir ada varmış ki ona vurulan nice seyyah, hac yolcusu, haçlı askeri ve tüccar ya bir daha hiç ayrılmamak istermiş oradan ya da adayı kenevir halatlarla çeke çeke ta kendi memleketlerine kadar yanlarında götürmek istermiş.” 155
“ PANGALTI. Gece yarısına birkaç dakika var. Sinemanın kapısında, iki siyah, parlak derili, gürbüz hayvanıyla, zarif bir araba duruyor. Sinemanın bitmesini bekleye bekleye sabrı tükenen arabacı hayvanların etlerini sıvazlamakla oyalanıyor, ara sıra, sinemanın methalindeki saate üzüntülü bir göz atıyordu: Tam on iki. Gece. Büyük hava lambalarının aydınlattığı boş caddede tek tük insanlar. İki üç saat evvel kaldırımları dolduran ahali yığınlarından eser yok. Bezgin seslerle dolaşan bir iki satıcı, uzaklardan akseden son tramvay çanları, raylarda yer altından geliyormuş gibi derin bir uğultu…” 156
“15 Haziran 1767, ağabeyim Cosimo Piovasco di Rondo'nun, aramızda oturduğu son gün oldu. Dün gibi hatırlıyorum. Ombrosa'daki villamızın yemek odasındaydık, pencereler korudaki büyük pırnalın sık dallarını çerçeveliyordu. Tam öğle........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play