Türkiye’de düşük doğurganlık ve küçülme
[email protected]
Küçülme konusunda daha önce de tartışmıştık. Küçülme terimi nedense pek hoş karşılanan bir terim değil. Her şey büyümeye bağlı. Büyümek isteniyor. Kim büyümek istemez? Büyümek, güçlenmeyi veya egemenliğini artırmayı, bazı durumlarda da zor/ şiddet kullanabilme kapasitesini geliştirmeyi çağrıştırıyor; küçülmek de bunların tam tersini…
Ancak büyümenin de küçülmenin de bir ölçüsü/ optimumu olmalı. Aşırı büyümek veya gereğinden fazla küçülmek neden gereksin? Belki de büyüklükler bakımından dengelerin kurulmasını daha çok önemsemeliyiz. Bazı şeylerin büyümesini ve bununla dengeli bir biçimde bazı şeylerin de küçülmesini… Ayrıca büyümeyi veya küçülmeyi nasıl ölçüyoruz, kullandığımız ölçüt nedir? Eğer büyümede daha çok niceliksel göstergeleri kullanıyorsak, bu büyüme her zaman anlamlı olmayabilir.
Bir örnek üzerinde düşünelim: Dünya ya da ülke nüfusunun artmasını istiyoruz ve bunu olumluyoruz. Ancak yaratılan ekolojik sorunların, kirlenmelerin ve bazı alanlardaki aşırı yüklenmelerin de azalmasını istiyoruz. Oysa bu ögelerin hepsi birbiriyle ilişkili ve ancak bir denge durumunda sorun yaşamıyoruz. Bu durumda büyüme ve küçülme kavramlarına her durum ve her olay için ayrı ayrı bakmak ve buralardaki dengeleri çok boyutlu bir çözümleme ile değerlendirmek durumundayız. Eğer büyüme ve küçülme kavramlarına sadece ekonomik, kültürel, askeri vb. tür hegemonyalar açısından değil de ekolojik dengeler açısından bakacak olursak sanırım, her büyümeyi kolayca kabul edemeyiz.
Türkiye’de 2023 yılı toplam doğurganlık hızının (TDH) 1,5 olduğu açıklandığında da nüfusun niceliksel büyüklüğünün ciddi bir güç göstergesi olduğunu düşünenler nerdeyse paniğe uğradılar. Oysa, hiçbir ülkenin olmadığı gibi, Türkiye’nin gücü de nüfusunun büyüklüğünden gelmiyor. 1920 ve 30’larda Türkiye nüfusu 20 milyon civarındayken, Türkiye güçsüz ve kolayca yıkılacak bir ülke gibi düşünülmüyordu. Ülkenin gücünü gösteren ögelerden biri nüfusun niceliksel büyüklüğü olabilir ama aynı büyüklük eğer içinde bulunduğu çağın standartlarına göre niteliksel olarak donanımlı değilse nicelik pek de önemli olmayabilir.
Buradaki soru elbette “nitelik” teriminin kapsamıyla ilgili. Nitelik, nüfusun yaş kompozisyonuyla, sağlık durumuyla, eğitimle, üretebilme tür ve kapasitesiyle, politik-demokratik deneyimliliğiyle, barışçılığıyla ve örgütlenebilme kapasitesiyle vb., pek çok bakımdan ölçülebilir. Ama Türkiye’nin 1920-30’lu yıllardaki 20 milyondan biraz fazla nüfusu, nitelik ve nicelik özellikleri bakımından........
© Yeşil Gazete
visit website