menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şirketlerin toplumsal sorumluluğu

7 0
24.08.2024

1980’lerde dünyanın birçok ülkesinde izlenen neo-liberal politikalar sonucunda kamunun ekonomiden çekilmeye başlaması ve şirketlerin ön plana çıkması, 1990’lardan itibaren ise küreselleşmenin yaygınlaşması ve teknolojik gelişmelerin çeşitlenerek artması sonucunda şirketler ve dolayısıyla bunların sahipleri ve yöneticileri dünya çapında önemli oyuncular haline geldi.

Artık birçok kişi devlet veya hükümet başkanlarının adını bilmezken özellikle küresel şirketlerin sahip ve yöneticilerinin ismini ezbere biliyor. İnternet ve ardından sosyal medyanın yaygın kullanımının bu sonucun ortaya çıkmasında etkisi büyük. Dolayısıyla bu durum, kabaca son 20 yılın getirdiği bir olgu.

Şirketler küresel ölçekte bir yandan bu kadar önemli bir konuma gelir, faaliyetlerini birçok ülkeyi kapsar hale getirir ve diğer yandan özellikle teknoloji şirketlerinin ortakları inanılmaz gelir ve servet düzeylerine ulaşırken bireylerin ve toplumların şirketlerden beklentileri de arttı. Artık sadece üreten veya hizmet veren ve kar etmesi beklenen kurumlar değiller. Toplum içerisinde önem ve etkileri artarken şirketlerden beklentiler de arttı. Günümüzde daha çok KSS (Kurumsal Sosyal Sorumluluk) ve Sürdürülebilirlik çerçevesinde biraz “soyut” bir şekilde ifade edilen ve ilk yazılarımda oldukça detaylı anlattığım bu sorumlulukları biraz daha “somutlaşmış” bir biçimde yakından incelemekte fayda var. Ayrıca, bu sorumlulukların sadece çevreyi korumaktan ibaret olmadığının altını çizmek gerekiyor. Ama bundan önce şirketlerin evrimine kısaca bakalım.

Yeşil Gazete’de daha önce yayımlanmış bir yazımdan alıntılıyorum:

“Şirketlerin asıl faaliyet amacı, müşterileri için mal ve hizmet üretmek, bunu yaparken de para kazanmak. Bu nedenle, yaklaşık 50 sene öncesine kadar şirketlerin dikkate aldıkları tek grup tüketici, yani müşteri grubu olmuş. Hatırlarsınız, ‘müşteri velinimetimizdir’ ilkesi ülkemizde epey yaygın kabul görmüş bir söz. 1980’li yıllardan itibaren, öncelikle halka açık şirketlerin yoğun olduğu ABD ve İngiltere gibi ülkelerde, ardından şirketlerin halka açılmaya başladığı diğer gelişmiş ekonomilerde tüketici yanı sıra şirket ortakları da önem kazandı. Bunun sonucunda şirket yönetimleri, ortakların beklentilerini (yani “kar”!) karşılamayı da önemsedi. Bu ortamda özellikle şirketlerde büyük paylara sahip olan dev kurumsal yatırımcılar yönetim üzerinde ciddi etkiler yaratıp şirketlerin daha kısa vadeli düşünmelerine ve kar motifinin ön plana çıkmasına yol açtı. 1980’lerin sonunda Sovyetler Birliği’nin çökmesi, ardından küreselleşmenin ve teknolojik gelişmelerin derinleşmeye başlamasıyla birlikte 1990’lı yıllardan itibaren müşteri ve ortaklar yanı sıra diğer paydaşlar da şirketlerin radar ekranına girmeye başladı. Kimdi bu paydaşlar? Şirketin personeli, tedarikçileri, muhatabı olan düzenleyici ve kamu kurumları, STK’lar, içinde faaliyet gösterdikleri şehirler ve ülkeler ve buralarda yaşayan........

© Yeşil Gazete


Get it on Google Play