Onun Gözlerinde Kendimi Görüyordum!
Dürüstçe söylemek gerekirse, birkaç yıl öncesine kadar yaptığım gibi sinemada film izlemeyi ve eleştiri yazmayı artık cazip bulmuyorum. Duygularımın bu şekilde yön değiştirmesinin sebeplerinden bir 20-25 yıl boyunca neredeyse her sabah film seyretmemin verdiği doymuşluk var. Bir diğer önemli sebep, bu kadar çok film seyrettikten sonra insanın izlediği filmlerin senaryosunu nerdeyse kendi yazmış gibi öngörmesi hatta pek çok diyalogu filmdeki oyuncuyla beraber telaffuz etmeye başlaması olabilir. Durum böyle olunca bir filmin ne anlattığı kadar nasıl anlattığı, orijinal sahneler ve diyaloglar içerip içermediği, kendinden önceki filmlerden ödünçlediklerine zekice katkı yapıp yapamadığı vazgeçilemez bir talep haline geliyor. Zaten sinema yazarlığı veya film eleştirmenliği işi, filmleri deşifre edip okuyucusuyla paylaşmak değil midir? Eleştirmenliği zevkle yapabilmek için en az bir yıl boyunca 300 yabancı, 50-60 civarında da yerli film izlemek gerekiyor ki, artık bunu zaman israfı olarak görmeye başladım. Neden mi?
Narkissos hikâyesinin bilmeyeniniz yoktur. Türkçemize Nergis diye geçen bu isimle ilgili bir darbı mesel gibi tekrarlanan bir hikâyedir. Ancak günün birinde öyle bir yazar çıkar, öyle bir anlatır ki onu, beyninizde havai fişekler ışılıyor sanırsınız. Paulo Coelho’nun Simyacı kitabından nakledeyim:
“Bir kervancını getirdiği kitabı eline aldı Simyacı. Kapağı yoktu kitabın, ama yine de yazarın kim olduğunu........© Yeniçağ
visit website