Nisan ayında George Orwell’i hatırlamak
İstanbul Film Günleri ile tanıştığım yıl, yani bundan otuz sekiz yıl önce, Çernobil nükleer santrali kulelerinden biri patlamıştı. Felaketin yaşandığı Ukrayna o dönemde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği isimli, “birliği” silah zoruyla çatılmış bir devletçe “hamutuyla” beraber yutulan talihsiz halklardan bir diğeriydi. Mazlum milletler zorla tutuldukları bu çatı altında özgürlük umuduyla yaşıyordu. Bir an önce itildikleri tarih dışı konumdan tarihe dâhil olacakları günü bekliyorlardı. İngiliz yazar George Orwell’ın icat ettiği “Big Brother” yani “Büyük Ağabey”in gözetimi altında adeta birer “pil” gibi kullanılan bu milletler, rejime gerekli olan enerjiyi sağlamak zorunda kalıyorlardı. Öz kaynakları, bomboş bir ideolojinin israf ettiği birer hiçe dönüştürülüyordu. Tıpkı bugün Çin’in pençesinde kıvranan mazlum milletler gibi.
George Orwell, kendi ülkesi İngiltere’ye beş yıl kolluk kuvveti olarak hizmet ettikten sonra başka bir insana dönüşmüş, otorite ve servete karşı, “itaatsizliği” ve “sıradan insanların sözcülüğünü” savunmaya başlamış bir yazardır. İdeolojik dürtülerle okuduğum 1984 romanı, SSCB’yi yerden yere vurduğunu düşündüğüm için iki kere hoşuma gitmişti. Ama 1984 yılında, 1984 romanından uyarlanan 1984 filminin “İstanbul Film Festivali”nin açılış filmi olarak gösterilmesinde pürüz çıkması yeni bir bakış açısı kazanmama sebep olmuştu. Şu anda tekaüt olan Festival direktörü beni aratarak (doğrudan mı aramıştı acaba?) kriz durumunu anlatmıştı. Başkanı çok sevdiğim bir yazar olan denetleme kuruluna bir rapor verip filmin gösterimini sağlamak için romanı bir gecede yeniden okumuştum. Bu okuma çok hızlı olsa da tam bir bilinç........
© Yeniçağ
visit website