Hayat, Zeki Demirkubuz ve Ulusal Sinema
Sinemamızın nevi şahsına münhasır yönetmeni Zeki Demirkubuz’un yeni filmi Hayat, gündelik yaşantıya dair bir dizi can yakıcı olayı anlatıyor. Anadolu’nun bir kasabasında mayalanıp İstanbul’da yoğrulduktan sonra tekrar kasabaya dönen ve burada pişen bir hikâye.
Demirkubuz, kendi tarzını sürdürüyor. Bundan önce çektiği, hem beğenilen ve hem de ses getiren hikâyelerine de gönderme yaptığı son filminde insanımıza dair bakış açısını biraz değiştirmiş, kamerasını daha da yakınlaştırmış görünüyor.
Anasız babasız büyümüş Rıza (Burak Dakak), her gün sabah ezanından önce kalkıp dedesini hazırladığı mükellef kahvaltıdan sonra yol üstünden aldıkları ‘hamurcu’yla beraber fırına giderek ocak başına geçip ekmek pişiren, aldığı ilk molada kapı önüne atılmış sandalyeye oturup sigara içip yorgunluk gideren, akşam birkaç arkadaşıyla takılıp erkenden eve dönüp uyuyan, ertesi sabah döngüyü tekrar, ertesi gün tekrar, ertesi gün tekrar, tekrar ve tekrar yaşayan bir gençtir.
Sabahın köründe kahvaltıda dedesine sorduğu soru şudur: “Ben kahvaltı etmekten bıktım, sen her gün kalkıp böyle mükellef kahvaltı hazırlamaktan bıkmadın mı?”
Dede (Osman Alkaş) eski topraktır. Rıza ise elinde akıllı telefon düşmeyen bir günümüz genci. İki nesil arasındaki farkı daha bu sahnede fark ederiz. Yolda araca aldıkları fırın işçisi hamurcu ise her sabah onlara başka bir ilginç hikâye anlatır. Rıza, hamurcuya (Ozan Dağara) sorar, “Bütün bu ilginç olaylar senin başına mı geliyor?” Sorusuna kendi cevap verir: “Biz ot gibi yaşayıp gidiyoruz da!”
Yani buraya kadar anladık ki, “Kasaba Kapanı”na sıkışmış bir hikâye ve onu bütün gayretiyle seyredilir........
© Yeniçağ
visit website