İşçi sendikaları neden otokrasiye karşı çıkmalı?
10 yılı aşkın bir süredir, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de demokrasi ve işçi sendikaları ciddi bir gerileme yaşıyor. İşçiler seçimlerde tercihlerini sosyal demokrat, sosyalist ve merkez sağ partilerden milliyetçi, ırkçı ve şovenist gündemlere sahip sağcı partilere kaydırdıkça, sendikalar örgütsel anlamda geriliyor ve etkileri giderek zayıflıyor. Bu da demokrasideki gerilemeyi hızlandırıyor.
Sağ düşünce ve politikaların etkili olduğu işçi sendikalarıysa muhalefete uygulanan baskılar, kayyumlar, haksız gözaltı ve tutuklamalar karşısında genelde sessiz kaldığı gibi, bazıları iktidarla arayı bozmamak ya da sağ tandanslı kitle tabanlarını karşılarına almamak için anti-demokratik uygulamalara destek veriyor, barış çabalarına karşı çıkıyor.
Çelişkili bir durum
Aslında bu durum sendikaların tarihsel rolleriyle ciddi bir çelişki oluşturuyor. Çünkü yapılan araştırmalar, işçi sendikalarının tarihsel olarak (özellikle de 1945-1990 arasında) hem işçiler hem de toplumun bütünü için pozitif sonuçların elde edilmesinde kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Sendikalar güçlü olduğunda, işçiler daha fazla pazarlık gücüne ve siyasi güce sahip oluyor ve toplum da buna paralel olarak daha ileri gidiyor. Yani işçi sendikalarının sadece işçi sınıfının ekonomik ve sosyal kazanımlarının değil, bir bütün olarak toplumsal gelişimin, demokrasinin ve barışın gelişiminin de ana sürükleyicisi olduğu tarihsel bir gerçek. (1)
“İşçiler kapitalizmin mezar kazıcısıdır!”
Kapitalist toplumda işçiler kapitalistler tarafından sömürülürler ve kapitalistler işçileri daha verimli çalıştırabilmek, böylece emek sömürüsünü daha da artırmak için birbirleriyle rekabet ederler. Kârlılık ise yeni teknolojilere yatırım yaparak artırılabildiği gibi işçi ücretleri kısılarak ve çalışma saatleri artırılarak da sağlanır. Bu nedenle kapitalizmde işçiler genellikle kendi aralarında dibe doğru bir yarış içine sokulurlar.
Diğer yandan bu sömürü işçilerin memnuniyetsizliğini ve dolayısıyla direnişini körükler. Bu koşullarda sınıf çatışması kaçınılmaz olur yani kapitalizm sınıf mücadelesini doğurur. Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da yazdıkları gibi, “kapitalizm kendi mezar kazıcısını (işçi sınıfı) yaratır”.
İşte bu mücadelenin temel araçlarından biri işçi sendikalarıdır. Sendikalar işçilerle ilgili olarak; daha yüksek ücretler ve daha iyi sosyal haklar elde etmek için mücadele ederler. Tabandan gelen desteği harekete geçirerek ve inşa ederek artan sermaye gücüne karşı önemli bir karşı güç olarak davranarak, mevcut ekonomik kazanımlarını koruyabildikleri gibi yenilerini de elde ederler.
İşçi sendikaları sadece işçiler için değil tüm toplum için gereklidir
Sendikalar, demokratik katılımı güçlendirmek ve anti-demokratik güçlerin karşı saldırılarını savuşturmaya yardımcı olmak da dahil olmak üzere, aktif oldukları toplumlarda olumlu ekonomik, sağlık, eğitim ve demokratik sonuçların alınmasına da yardımcı olurlar.
Öyle ki sendikalar uzun zaman seçme ve seçilme hakkını savunma çabalarının ön saflarında yer aldılar; üyelerini iktidarların seçmenleri baskılama uygulamalarına karşı harekete geçirdiler, diğer toplulukları sosyal hakları konusunda eğittiler ve demokratik hak ve özgürlükleri korumak için üye işçileri yönlendirdiler. Otoriter siyasal gericileşmeye karşı koyabilmek için ihtiyaç duyulan demokratik kas hafızasının oluşturulmasına yardımcı oldular.
Kısaca demokrasi ve sendikalar tarihsel olarak, her zaman olmasa da büyük ölçüde paralel çizgide gelişti. Bu süreçte sendikal demokrasi kimi zaman demokratikleşmenin vazgeçilmez bir önkoşulu olarak görüldü. Demokrasilerden otokrasilere doğru geçişin hızlandığı çağımızda ise sendikaların bu rolleri çok daha fazla önem kazandı.
21.yüzyılda roller değişti mi?
Diğer taraftan, yazının başında vurgulandığı üzere, dünyanın dört bir yanında sendikal hareketlerin varlığı, sağcı popülist ve yeni faşist kitle hareketlerinin yükselişiyle birlikte sarsılıyor. Bu durumu özellikle tehlikeli kılan şeyse, sadece aşırı sağcı faşist iktidarlar veya askeri cuntalar değil, aynı zamanda bu iktidarların ve aşırı sağcı toplumsal hareketlerin sermaye sınıfı ile olan siyasal ittifakının giderek güçlenmesidir.
Bir başka anlatımla, işçi sendikaları belki de tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşıyor. Bu rakamlara da yansıyor: Örneğin ABD’de sendikalaşma oranı yüzde 6’ya kadar düşmüş durumda. Türkiye’de de durum çok farklı değil:........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d