‘İstanbul’da faşizm varsa…’
Erdoğan, Salı akşamı NATO zirvesi yan etkinlikleri kapsamında ABD Başkanı Donald Trump ile buluştu. İletişim Başkanlığı’nın yalancısıyız, onların dediğine göre Erdoğan bu buluşmada, “ […], enerji ve yatırım başta olmak üzere farklı alanlarda iki ülkenin büyük potansiyele sahip olduğunu, özellikle savunma sanayii alanındaki iş birliğinin ilerletilmesinin toplam 100 milyar dolar ticaret hacmi hedefine ulaşılmasını kolaylaştıracağını ifade et[miş]; Amerika Başkanı Trump’ın gayretleriyle İsrail-İran arasında sağlanan ateşkesi memnuniyetle karşıladığını […] vurgula[mış]. İki lider, NATO’nun önde gelen Müttefikleri olarak, İttifakın caydırıcı gücünün pekiştirilmesi için atılacak adımların ehemmiyetine dikkat çek[miş].
İstanbul’da öyle, Lahey’de böyle
Aynı Erdoğan, yalnızca iki gün önce Memur-Sen’in “30. Yıl Vefa Buluşması”nda, İran’ın yeraltı nükleer tesisleri üzerinde ABD’nin “sığınak delici” bombalarının dumanları yükselirken, başka bir öykü anlatmıştı: “7 Ekim’den bu yana en net duruşu sergileyen ülke olduk. İran’ın egemenliğine ve bölgemizin güvenliğine yönelik saldırılar kimden gelirse asla tasvip etmiyor ve tepkimizi de ortaya koyuyoruz.”
Bunların meğerse “kalıcı ateşkes gayretleri” olduğunun “anlaşılması” için Lahey’e, NATO Zirvesi’ne gitmek ve önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin tüm üye ülkeleri bağlayan ayarına, ardından Donald Trump’ın iltifatlarına muhatap olmak gerekiyormuş.
Rutte, ABD’nin İran saldırısını tüm NATO üyesi ülkeleri bağlayan beyanıyla şöyle değerlendirmişti: “[…] En büyük korkum İran’ın bir nükleer silaha sahip olması, onu kullanabilmesi ve konuşlandırabilmesi ve bunun İsrail, tüm bölge ve dünyanın diğer bölgeleri üzerinde bir baskı oluşturması olurdu. NATO, İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiğini belirtmiştir ve bu NATO için tutarlı bir duruştur. [Böylece] İran’ın nükleer silah sahibi olmaması gerektiği ifade edilmiştir. Ve ABD’nin yaptığı şeyin uluslararası hukuka aykırı olduğunu kabul etmiyorum.” Madem NATO öyle demiş, Erdoğan, bunu da içine sindirecekti tabii.
Bahçeli bir türlü, Erdoğan başka türlü
Oysa, Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı, büyük ortak aynı saatlerde Trump’la hem ziyaret hem ticaret heyecanı içinde sırasını beklerken TBMM’deki grup toplantısında “yedi düvel”e saydırmaya devam ediyordu:
“İsrail’in İran’a saldırısı haksızdır ve barbarlıktır. 22 Haziran’da ABD’nin İran’ın sözde üç nükleer tesisini bombalamasıyla savaşan ülkeler hattına aktif olarak girdiği açıktır. Birleşmiş Milletler aciz, âtıl, […] korkaktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kahredici sessizliğe ve tepkisizliğe gömülü vaziyettedir. Uluslararası toplum derhal harekete geçmelidir. İslam ülkeleri üç maymunu oynamaktan vazgeçerek ahlaki tavrını ve tarafını erdemli ve eylemsel adımlarla berrak şekilde göstermeli, kolektif bir devreye girmelidir. Sorarım, bugün değilse ne zaman ümmet ve millet bilinci diriliş emaresi gösterecektir?”
“Biri dayak atar öteki helva yedirir”
İki ortağın tutumları, yaklaşımları, tarihsel arka planları arasında bir çelişki ve dolayısıyla bir gerilim olduğu herkesin malumu. O nedenle, her ikisi de yaslandıkları tabanları ve iç ve uluslararası kuvvet merkezleriyle ilişkileri tahkimin yanında iktidar ortaklığını da sürdürme mecburiyetinde........
© Yeni Yaşam
