Kirlenmiş dünya
1980’lerden başlayarak siyâsal arenada yeni bir akım yükseldi: Çevrecilik... Almanya’da karizmatik
Petra Kelly
liderliğindeki
Yeşil Parti
bu akımın en fazla ses getiren veçhesini ortaya koyuyordu. Kısa bir zaman zarfında, bilhassa sanâyileşmiş toplumlarda bu hareketin bir enternasyonali de oluştu.
Diğer taraftan Soğuk Savaş’ın sona ermesi, dünyâda giderek sârîleşen
Neoliberal dalgayı
başlattı. Eski siyâsal sistemin unsurları olarak bildiğimiz her ikisi de nihâyetinde kamucu olan
yatırımcı sağ ve bölüşümcü sol
partiler derin bir krize girdiler. Yeni yapılanma
Yeni Sağ
ve
Yeni Sol
’dan oluşuyordu. Neoliberal dalga, hâkim bir sendrom olarak çalışıyor; eş anlı olarak hem yeni sağı, hem de yeni solu şekillendiriyordu. Yeni Sağ neoliberalizmi
ekonomik
bir değer olarak neredeyse mutlaklaştırıyor; Yeni Sol ise onun daha çok
kültürel-siyâsal-hukuksal
temelde yorumluyordu. Her ikisinin ortak paydası
kamuculuğu ihtiraslı, hatta intikamcı bir değerlendirmenin
konusu yapmasıydı. Yeni Sağ, ister klâsik mânâda yatırımcılık ister bölüşümcülük olsun ekonomik kamuculuğu, yâni devletçi ekonomileri baş düşmanı ilân etmişti. Yeni Sol ise ulus devlet yapılarını, hukûk, siyâset ve kültürel açmazları üzerinden hedefe koyuyordu. Kabakların başında patladığı bürokrasiler her ikisinin nefret nesnesiydi. Aslında yaşanan derin hâdise, sanâyi toplumlarının çözülmesiydi. Ne de olsa
kamuculuk
onun fonksiyonuydu.
Yeni Sol hızlı bir bagaj yüklemesi yaptı. Heterodoks bir soldu bu. İki büyük bagajı vardı. İlki, çevre,
iklim bozulması
üzerinden, daha çok
tabiatı
referans gösteren Yeşil hareketlerdi. İkinci grubun referans değeri daha çok
kültürdü
. Onlar sanayi toplumunun
organik
kültür yapılanmalarını derinlemesine eleştiriyor, kültürü hem
birey
hem de
topluluk
(community) üzerinden daha
parçacı
(particularist) düşünüyorlardı.
Sivil toplumculuğun
estirdiği rüzgâr üzerinden, ulus devlet yapılarının baskıladığı, yok saydığını düşündükleri........
© Yeni Şafak
visit website