Bir ekonomipolitik teşkilatlanma olan modern kamusal hayâttan, bilhassa sol maksimalist burjuva beklentilerin istediklerini elde edemediği son derecede âşikârdı. Bir zamanların o mâhut sanâyi toplumlarında kamusal hayattan üretim çekildiğinde ve bunun yerini yoğun bir tüketim aldığında büyük bir boşluğa düştüler. Ama yeni duruma uyum sağlamakta yine de zorlanmadılar. Ekonomipolitikten ellerinde sâdece politik kalmıştı. Bu terekeyi mutlaklaştırdılar ve kendi psikodinamikleri (baba düşmanlığı) doğrultusunda devlete aksettirerek şahsîleştirdiler. Burjuvalar kendi enteleküel havâilikleri ve esriklikleri içinde farkında değillerdi ama ithâlen geliştirdikleri fikri modeller, tüketim kapitalizminin geniş kitleleri dur durak bilmez tüketiciler yapmak için toplumları devletsizleştirme/örgütsüzleştirme, bireyleri ise babasızlaştırma siyâsetleriyle birebir örtüşüyordu. Burjuva radikalizmi toplumsala dâir bağlarını ve adanmışlık duygularını sınıfsal olmaktan çıkararak devletlerin örselediği kesimlere doğru kültürel düzlemde en heterojen düzlemde bagajlaştırdılar. Diğer taraftan tüketim, üzerlerinde ağır baskı doğuran baba yâdigârı püritanlığı tasfiye etmelerine yardımcı oluyordu. 1990’larda bilhassa görsel medya üzerinden hâlâ ağırlıkları hissediliyordu. Ekonomipolitik çözülme herkesi şaşkınlaştırmıştı. Bilhassa alt orta sınıfların üniversiteleşen yeni nesilleri bir yol yordam arayışındaydı. Akıl ve fikir talep ediyorlardı. İşte tam bu evrede nedâmet getirmiş ve liberalleşmenin temalarını satan nesiller o boşluğu doldurdular. Artık medyadaki “özgürleşme”, yâni babasızlaşma, yâni özgürleşmenin mahsulü olan özel TV’lerde çok prim yapan, Siyâset Meydanı, Kırmızı Koltuk gibi sayısız tartışma programları tam da bunu gösteriyor. Yeni dinamikler, tıpkı II. Meşrûtiyet sonrasında yaşanmış olan matbûat enflasyonuna benzer bir hava esiyordu. Gazeteler, mecmûalar kamusal sâhalarda cirit atıyordu. Lâkin TV’ler artık burjuva kamusallığının yeni ana mecrasıydı. İşin tuhâfı, sermâyenin, daha evvel yaptığı gibi, medyayı kolonizasyonu bu sürece itiraz etmiyor; tam aksine destek de veriyordu. (Eh, o da devletten şikâyetçi değil miydi?)Yeni sol ve yeni islâmcılığın yolu bu eksende kesişiyor ve kesişme, babalar arası kanlı hesaplaşmaların ve kan dâvalarının sonunu getirecek bir gelişme olarak kutlanıyordu. Orta sınıflaşan taşranın yeni nesilleri, devletten yedikleri sillelere rağmen devletçi olmakta ısrarlı olan babalarından farklı olarak artık devletçi olmayacaklardı. Devlet en şedit çıkışını........
© Yeni Şafak