‘Daha iyisini mi yazacaksın içlilikte Fuzuli’den’
Sebeb-i telifin mesneviye mahsus olduğunu, büyüklerimizin bu mirası nesirlerine de taşıyarak yaygınlaştırdıklarını söylemiştik.
Üstadın söz konusu sebeb-i telifi, aslında başlı başına bir şiir dersidir; şiir neden, nasıl, ne zaman (hangi imkanların müşterek tahakkukuyla) yazılır vb. ancak Müslüman bir şairden öğrenilebilecek cevapları da ihtiva eder.
Özgür çöllerde bin yılda birikmiş
Aşkın ve şiirin kıldan ince
Kılıçtan keskin sıratlarından geçmiş
Saf bedevi türkülerinden cevher seçmiş
Nizami Molla Câmi Fuzuli
Daha nice ulu şairin kalemiyle
Anıt eserlerin en büyüklerinden
En arı duru eğilmez bükülmez
Benzeri olmaz değişmez dönüşmez
Bin zırh ve bin kalkan içinde
İpek kadar kaygan
Çelikten bir gövde
Burç ardında burç
Kale ötesinde kale
Yaz gündüzünden açık
Gizli kış gecesinden gece
Bir öykünün önünde nasıl durdun
Niçin kendini bu sarp yola vurdun
Daha iyisini mi yazacaksın içlilikte Fuzuli’den
Daha ileri mi gideceksin hayalde Nizami’den
Daha derine mi ineceksin Câmi’den
Çağın geçerakça konuları dururken
Bu ateşten işe giriştin, neden?
Diye bir kuşku yedi bu kitabın şairini
Yaşadı âdeta Leylâ Mecnun hikâyesini
Aylar yıllar geçti yazamadı tek mısra
Sanki önü kapalıydı yüksek dağlarla
Sanki yasak bir bölgeye girmişti
Güneşin gözünü kamaştıran bir gölgeye girmişti........
© Yeni Şafak
visit website