Kalem’e ve kalemime yemin olsun ki!..
Bismillâhirrahmanirrahim.
Âlemlerin Rabbi olan Cenâb-ı Hakk’a nâmütenâhî hamdü senâ ve son kutlu elçi Muhammed Mustafa Efendimiz’e sonsuz salâtü selâmdan sonra deriz ki;
Ecelimizin, rızkımızın ve imtihanımızın O’nun kudret eli tarafından takdir edildiği bir “kader (düzen)” içinde yaşıyoruz. Spinoza “Havaya fırlatılan taş konuşabilseydi, kendi iradesiyle havada uçtuğunu söylerdi.” demiş. Hepimiz havaya fırlatılan taş gibiyiz aslında. Kimimiz bunun farkında, kimimiz değil. Hikmetli Kitap’ta “Ey Musa! Bir kader çizgisi doğrultusunda huzurumuza geldin.” (Tâhâ/40) buyurulur. Bütün geliş ve gidişlerimiz; bize özel yazılmış bir kader, bize özel tasarlanmış bir düzen doğrultusundadır. Bunu fark eden kişi; o kaderi yazan, o düzeni tasarlayan “El” ile dost olur. O’nunla dost olunca, O’nun kendisi için yazdığı her şey ile de dost olur. Dost, benim için kötü bir şey yazmaz ya! O halde, Dost’un benim için yazdığı her senaryoyu kemâl-i aşk ile okumalıyım. Yazan O, bense okuyanım…
İşte bu fakir için “Dost Eli” tarafından yazılmış bir kader de, sizlerin karşısına bu köşede bir yazar olarak çıkmakmış. O halde bu ilâhî senaryoyu da aşkla ve şevkle okumalıyım. Demek ki; bu köşede ben aslında yazan değil, okuyanım.
Bu kaderin, sebepler âlemi çerçevesindeki hikâyesine gelince… Geçtiğimiz ramazan ayı boyunca her gün Yeni Şafak gazetesinde yazılarımız çıkmıştı. Evvelce, Yeni Şafak gazetesinin “Düşünce Günlüğü” sayfasında bazı yazılarımız yayımlanmıştı. Ancak köşe yazıları yazmak ilk defa nasip oluyordu. Hem de her gün. “Ramazanın kendine has yoğunluğu içinde her gün yazı........
© Yeni Şafak
visit website