O çıkışı bulmak
Dünyadaki çevre duyarlılığı, atık yönetimi ve iklim krizi meselelerine bakışım oldukça nettir ve bu saatten sonra da değişeceğini pek zannetmiyorum.
Küresel süper güçlerin hem dünyayı kirletirken hem de dünyadan (güya) o kirliliği temizlerken kâr etmesini sağlayan birer konsept benim nazarımda bu üçlü. Kapitalist çevre ve iklim endüstrisi, her zamanki gibi küresel kültür endüstrisini de yanına alarak kâr maksimizasyonu peşinde koşuyor, başkası değil.
Şöyle düşünüyorum: Dünyadaki kirliliğin ve iklim krizinin yüzde doksanlara varan oranda müsebbibi olan süper güçler, aynı zamanda çevre ve iklim duyarlılığı üzerinden de para kazanmanın yolunu bulmuşlar.
Doğru anlaşılsın isterim: Dünyada hem kirlilik, hem atık yönetimi, hem de (bence döngüsel ama yine de böyle isimlendirmek doğru olacak) iklim krizi elbette var. Sanayi devrimiyle başlayıp kapitalizm-sosyalizm ideolojik ayrışmasında ayyuka çıkan bu sorunlar bugün için dünyayı tehdit eden önemli meseleler arasında. Bazen Afrika’da çıkıyor karşımıza, bazen bir okyanusun üzerinde çöpten bir ada olarak yükseliyor… Bugün, istemediği atıkları ya üçüncü dünya ülkelerinde depolayan yahut da onlara satan, yeterli tedbirleri almak pahalı olduğu için çevre kirliliğine bağlı ölümleri “kabul edilebilir zayiat” sayan bu alçaklık biçimi aynı zamanda çevre, atık ve iklim meselelerinde “kural koyucu” olarak da varlıklarını sürdürüyorlar. Yani şu: Kendi ülkelerinin standartlarını koruyup başka ülkeleri perişan edecek bir zalimlik düzeni kurmuşlar ve yollarına devam ederlerken herkese çevreye dayalı teknoloji pazarlamaya da devam ediyorlar.
Greenpeace’ten bilmem hangi küresel örgüte kadar tüm kuruluşlar da bu düzenin devam etmesi için varlar, yok olması için değil. Fok........
© Yeni Şafak
visit website