Bu da var işte
Sebil’in orada, birisi tarafından yaşı sorulduğunda havaya üç parmağını kaldırıp “beş” diyen ve aslında henüz iki yaşında olan o kız, her seferinde yakalamak, ele geçirmek kastıyla yalpalayarak da olsa güvercinlerin peşine düşüyor, yakalayamadığında her seferinde hayret ediyor, her seferinde üzülüyor, her seferinde duraksıyor, ancak ardından enerjisi çabucak dolan bir şarjlı pil gibi tekrar kuşların peşine düşüyordu. Bu ona biteviye bir devinim sağlıyor, mutsuzlukla umudu, yorgunlukla yeniden başlamayı uç uca bağlayarak bu deneyim üzerinden bir varoluş anı oluşturuyordu.
Kahvemi içerken “doğru” diye fısıldadım kendime, “dünya hayatının özeti işte bu, ama şu da var.”
Seher, yedi yaşındaymış o haberi aldığı gece.
Sabahında annesi, “hazırlan” demiş, “o puantiyeli elbisenin altına o gün aldığımız siyah naylon çoraplarla kırmızı papuçlarını da giy. Pabuçlarını güzelce silmeyi unutma. Sonra da saçlarını topuz yapalım.”
“Bu sefer çift örgü yapsan” diye nazlanacak olmuş ama nafile. Kendisine tam iki bin yıldır yaşıyor gibi ve tam iki bin yıldır yüzünde çektiği bütün acıları taşıyor gibi gelen annesi, kendisine “yorma beni” ismini verdiği o bakışı atınca alışkanlık haline getirdiği şekilde susup kabullenmiş topuzu.
Şentepe’den Bentderesi’ne giden dolmuşa binmişler önce. Ardından bir hayli yürüyüp Çinçin’in dibinde Hasan babanın kondusuna inmişler. Bir gözü görmeyen Hasan baba, peynir, zeytin ve kalık ekmekten oluşan kahvaltısını anne kızla paylaşırken ağzının kenarından fısıldamış yine “gelmedi yine köpoğulları. Gece yatmayı bilmezler, sabah kalkmayı bilmezler. Şaraba........
© Yeni Şafak
visit website