Donup kalan ve rüzgârla sürüklenen
Yaşarken sürekli değişim içindeyken, zihinsel dünyamızda aynı oranda bir akışkanlık ve hareket oluşmuyor. Hayatımız değişirken bizim hayat hakkındaki düşüncelerimiz evvel zamanda bir yerde şekillendiği gibi kalmaya devam ediyor. Bu düşüncelerin hayatla sağlamasını yapmakla ilgilenenimiz de yok pek. Bir şeyleri ezbere tekrarlayıp duruyor ve bunun bir düşünsel mesai olduğunu varsayıyoruz. Yani yaşarken fazlasıyla, hatta aşırı derecede pratik öncelikliyiz; ancak düşünürken statik, adeta donuk zihinlerle durumu idare etmeye çalışıyoruz.
Zamanın bir yerinde kendimize, düşüncelerimize, inanışlarımıza dayanak kıldığımız şeyler, yaşarken hâlâ bizim rehberimiz olabilseydi, değişimin gerisinde kalmak gibi tartışmalı tespitlere çok aldırmayabilirdik. Çünkü kendi doğrularıyla yaşayan insanlar, o doğruların tartışmaya açık tarafları olsa bile sırf tutarlı davrandıkları için kendi doğrularıyla çelişen insanlardan daha bütünlüklü kalabilirler. Oysa biz, büyük ekseriyetle, bir şeye inanıyor, başka bir şeyi yaşıyoruz. Hem de bunu giderek daha itirazsız, daha içselleştirmiş, daha sindirmiş bir hal ve anlaşılması güç bir rahatlıkla yapıyoruz.
Elbette hayatın değerler ve inanç temelinde değişmez doğruları var ve bunlara bağlı kalmalıyız. Değişim rüzgârlarıyla sağa sola savrulmamalı, sürüklenmemeliyiz. Ancak, bu değerleri birer klişeye, günlük yaşantımızda karşılığı olmayan birer boş tekerlemeye ya da rutin........
© Yeni Şafak
visit website