3- Altı saatlik sohbetin derin dostluğu
Hayriye ve Kübra öğretmenden altı saat sonra ayrıldım. Zor oldu bu ayrılık. İstanbul’dan ayrılmaktan bile daha zor. Beşer tane tost, onar bardak çayın içine geçmişimizi bıraktık.
Sanki tanıyormuşuz gibi Kübra’nın internet kurdu olan annesinin kulaklarını çınlattık gece boyu. Şehit edilen öğretmenlerin, polislerin çetelesini tutan annesinin.
Yaşça onlardan büyük olmanın avantajını kullandım. Onlar bu avantajı mesleğimin hanesine yazdılar. Ben henüz E.’den yeteri kadar uzaklaşamamış olmanın çaresizliğine kaydettim.
Tostumuza ketçap bırakacak olan garson konuşmalarımızdan benim öğretmen değil doktor olduğumu anlamıştı. Sen burada kalma Doktor Hanım, dedi. Arkadaşlar alınmasın ama hekimler evi daha iyidir. Beş yıldızlı otel gibi. Hem onlar nasıl olsa yarın gidecek. Sen de ilk günden kendi yerine varmış olursun.
Kendi yerim… Hekimler evi, benim kendi yerim mi olacaktı?
Kızlarla vedalaşıp garsonun mihmandarlığında hekimler evine vardım. Garson telefonla süit oda ayarlamalarını sağlamıştı.
İki hemşire tarafından gecenin o vaktinde, hoş geldiniz Doktor Hanım, diye karşılandım.
Kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya verip öylece oturdum. Gözyaşım sel. Nihayet içimdeki buzlar çözüldü.
Ben neye ağladım o gece? Neyi bahane ettim? Kendimden neyi saklıyordum, gözyaşlarımı siper edinip?
Kimsesizliğime mi? Neden? Kim olacaktı ki bu şehirde… Hiç bilmediğim, haritada bulmakta bile zorluk çekeceğim bu yerde kimim olacaktı ki zaten! Öğretmenler evinin garsonu benim için süit odayı hazırlatmış. İki gün sonra gidecek olan doktorun dairesini hemen kiralayabileceğimizi söylemişti bana ev sahipliği yapan Günnur Hemşire. (Bunu söylemeyin, diyecektim az kalsın. Bunu söyleyen sır oluyor. Mehmet Amca da böyle söylemişti. Beni karşılamaya geleceklerdi. Telefonuma bile çıkmıyor.)
Hekimler evindeki süit odam İstanbul’daki dairemi aratmayacak bir konfora sahipti.
Konfor yalnızlığı azaltmıyor.
E. dünyanın bir yerinde. Herhangi bir yerinde. Aidiyetsiz. Dünya vatandaşı. E. ile olmazdı. Acı olan şu ki E.’siz de olmuyor.
E.’yi çıkaracağım hayatımdan.
Sabaha kadar geldi E. Her gelişinde bir cümle bırakarak. Her cümle ile ıssızlığımı perçinleyerek.
Gitmek değildir zor olan, kalmaktır/ Giden unutuşa gider çünkü/ Kalan hatıraların yükü ile soluksuzluğa kalır/ Gitmek değil kalmaktır zor olan/ Giden kendini götürecektir gittiği her yere/ Kalan kendi ile birlikte gidenin gamını da taşıyacaktır/........
© Yeni Şafak
