Hocam Alev Alatlı
Alev Alatlı, murakabe yaparak bilgisini sürekli yenileyen Müslüman bir Türk münevveriydi. Öyle ki Kapadokya Üniversitesi için yaptığı programın adını Murakabe Günleri koymuştu. Ana akım anlatılara her zaman kuşkuyla bakar, çalı dibi karıştıra karıştıra arkasına, daha da arkasına bakmaya çalışırdı.
Kendisini, ne yapmaya çalıştığını en iyi Nasihatname kitap serisinin girişinde yazdığı yazıda anlatmıştı: “Akil ömrümde yeminle bildiğim bir şey varsa; o da ayaklarımıza dolanan meselelerden, onları doğuran düşünce tarzımızı kullanarak kurtulamayacağımız. Öğretilmiş çaresizlikten silkinmenin yolu belirli bir konumdan kanatlanarak Google haritası misali yükselmek, görüş mesafemizi genişletmek, sorunların mümkün
olduğunca çok veçhesiyle yüzleşmekten geçiyor.”
Kelebek Etkisi söyleşileri kitabında da dünyaya hangi pencereden baktığını çok iyi anlatmıştı. “Burada yapmaya çalıştığımız belirli ipuçlarını verebilmek, ‘Dünyaya bir şuradan bakın, bir buradan bakın’ demek. Bir küçük pencere, kelebek deliği açabilmek…” diyordu. “En küçük bir etki çok büyük değişimlere neden olabilir. Bir kelebek etkisi oluşturmak her şeyi kökten değiştirmeye yetecektir. İnan ve korkma!”
Kömürlük penceresinden dünyaya bakmaktan vazgeçirmeye çalışıyordu biz inatçı Türkleri. 150 bölüm İhmal Edilebilir Nasihatler, 6 bölüm Mitolojinin Gücü (kendi verdiği başlıkla; Bana Masal Anlatma), 22 bölüm Kelebek Etkisi, Türk Kahvesi söyleşisi, on’a yakın gazete röportajı ve 30 yıla varan dostluğumuzda sayamayacağım kadar çok sohbet yaptık Alev Alatlı ile. Her seferinde mutlaka yeni bir bakış açısı ve bilgi koyardı ortaya. Gezi olayları esnasında yaptığım bir röportajda aydın despotizminden de yola çıkarak, “Okumuşların ambargosu altındayız… Klavyeleri iyi kullanıyorlar diye atar ergenlere ülkeyi bırakamayız”;
sonrasında yaptığım bir başka röportajda ise “Varsa bir
ambargo o da samimiyetsizliğin ambargosu olabilir” demişti.
Safsata Kılavuzu’nun hazırlanmasına öncülük etmişti. Türkiye’de kutuplaşmanın sebeplerinin başına birbirini anlamamayı koyar, tartışılan konuyu bir yana bırakıp muhatabın kişiliği ile uğraşmak anlamına gelen ad hominem yapmayı da en büyük alışkanlığımız olarak görür, yönetim sorunlarımızın
başına bunu koyardı.
Edward Said’in Filistin Sorunu ve........
© Yeni Şafak
visit website