İslâm düşmanı Müslümanların(!) karın ağrısı
Daha ekonomik olduğu için kesilecek kurbanı zamanı geldiğinde değil, çok önceden, minicik kuzuyken alır, onu 1950’lerde ‘sayfiye’ olarak tanımlanan ve nüfus yoğunluğundan henüz nasibini almamış, geniş bahçeler içinde en fazla iki katlı binaların bulunduğu Feneryolu’ndaki evimizin bahçesinde, yeşilliklerin içinde aylarca beslerdik. Kurban Bayramı geldiğinde de mahallenin kasabı Müfit amca gelip keserdi semirmiş koyunumuzu…
Ben bu kuzularla büyüdüm… Hele Yaşar… İyice alışmıştık birbirimize. “Yaşar gel!” diye çağırdığımda koşa koşa gelirdi yanıma… Elimle beslerdim Yaşar’ı. Abartmıyorum, Yaşar en yakın dostumdu benim… Bahçede ben nereye, o oraya… Yaşar kadar olmasa da ahbaplığı yoğun şekilde geliştirdiğimiz bahçemizdeki hindiler, tavuklar, kedi ve köpeklerle büyük bir aile gibiydik…
Yurt dışındaki üniversite yıllarımda, o zamanlar en ucuz gıda maddesi olan tavuk ve hindi etinden uzak durmamın ve sonrasında da kurban etinden yapılan kavurmaya ağzımı sürmememin nedenlerini öyle uzun boylu araştırmaya gerek yoktu…
Bütün bunlara rağmen hiçbir zaman toplumun inancı, değerleri ve gelenekleri ile didişmek aklımızın köşesinden geçmezdi… Ayrıca bir ömür boyu fırsat buldukça yediğimiz et ürünlerinin tarlada yetişmediğini idrak edeli çok olmuştu… 2000’lere gelene kadar Kurban konusu hiçbir zaman toplumun hiçbir düzeyinde tartışma konusu yapılmamıştı.
Kurban kesimi ile ilgili başlatılan geyiklerin, klişe tartışmaların tarihi aslında hiç de eski değildir… Dünyada bir anda alevlendirilen İslamofobi (İslam düşmanlığı) ve onun Türkiye’deki uzantılarının........
© Yeni Şafak
visit website