KIRILGANLIK VE GÜCÜN BULUŞMASI
Bir zamanlar şiir sanki benim keşfettiğim bir şeymiş gibi davranırdım. Daha doğrusu kendi yazacağım şiiri kendim keşfetmeliydim. Bu dünyada daha önce kimsenin yazmadığı bir şeyi kimsenin yazmadığı bir biçimde yazacaktım. Bütün etkilenmelerden uzak, yepyeni bir şiir yaratmaktı hayal ettiğim. Aslında sözcüklerle ulaşacağım bir masumiyetti belki de peşinde olduğum. Sadece sözcükler ve ben. Evrendeki yalnızlığımın sureti. Onunla kuracağım saf bir ilişki. Benim benzersiz parmak izim ve içimdeki özgün sesin kelimelere geçişi. Sanat, edebiyat tarihi bunun mümkün olmadığını gösteriyor oysa. Şu veya bu biçimde bazı etkiler altında kalmaman olası değil. Çaylak şair ustaya der ki: “İyi bir şair olmak istiyorum. Ne yapmalıyım?” Usta: “Git yüz şiir ezberle ve gel der” Çaylak şair bir süre sonra yüz şiir ezberleyip gelir ve ustaya sorar: “Şimdi ne yapayım?”. “Şimdi hepsini unut” der usta.
Unutmak mümkün mü? Sanmıyorum. Evrenle hatta dille bile yalnız kalmak mümkün değil. Bir uğultular tünelindeyiz artık. Üzerimize boca edilen imgeler, sesler, kelimeler arasındayız. Hangi cümleler bize ait, hangi düşünceler kendi özgün düşüncelerimiz, orada bile bir kargaşa var.
Şiirle, yazıyla kurulan ilişkinin bir saflığı, yaratma anının soyutlanmışlığı önemli sanki. Yani bir başkasının okuyacağını düşünmeden yazmak. Kendi iç sesinle baş başa kalabilmek.
En önemlisi kendi içinde, kendi belleğinde ve zihninde neler olduğu. Ne kadar derin olduğun ve hayata dair........
© Yeni Düzen
visit website