14 MART BAĞDAT GÜVENLİK MEKANİZMASI ZİRVESİ: TÜRKİYE…
14 Mart günü Türkiye ve Irak güvenlik ve dış politika diplomasisinin önemli temsilcileri Bağdat’ta Türkiye-Irak Güvenlik Mekanizması toplantısı çerçevesinde bir araya geldi ve 7 maddelik çok kritik bir ortak sonuç bildirgesi yayınlandı. Bu bildirge ile kamuoyuna Irak yönetiminin aldığı iki önemli karar da duyurulmuş oldu. Kararlardan biri Irak Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından PKK’nın Irak’ta yasaklı örgütler listesine alındığını gösteren açıklama idi. Dolayısıyla bir süredir Irak yönetiminin Türkiye’nin PKK ile mücadele gündemini takip etme adımları içerisinde olduğu söyleniliyor, bu yönde analizler yapılıyordu. Bu analizlerin doğru olduğu resmi olarak ifade edilmiş oldu.
Irak PKK varlığının yalnızlaşması
Irak yönetiminin bu kararı nasıl uygulamaya dökeceği, zorlukları nasıl aşacağı tartışması ayrıca yapılabilir ama karar- zirve sonuç bildirgesindeki ifadeyi esas alarak söyleyebiliriz- Irak anayasasına göre Bağdat’ın PKK’nın Irak’ın toprak bütünlüğüne yönelik bir tehdit olduğuna karar verdiğini söylüyor. Böylece Irak’ta sadece PKK’nın yalnızlaştırılması için çok büyük bir adım atılmıyor, aynı zamanda Irak’taki PKK varlığı ile dirsek teması kurmayı şu veya bu nedenle kurmayı tercih edenler bir seçime zorlanıyor. Ya Türkiye ve Irak’ın kurduğu ve ortak komisyonlarla işletecekleri bu katara (PKK ile mücadele katarına) katılacaklar ya da Irak Anayasa’sı çerçevesinde meşruiyetleri kısılacak ve yalnızlaşacaklar. Elbette Türkiye ve Irak’ın iş birliğine karşı atılacak bir dengeleme adımının parçası olma ihtimalleri de var ama o zaman sorulması gereken soru bu dengelemeyi kimin yapacağı ve gerçekten nasıl bir sonuç üreteceği. ABD, Irak’tan çekilmesi istenilen bir güç olarak, bu çekilme sonrası kendi güvenlik zaviyesine halel getirmeme derdinde. Zaten, ortak bildiriyle ilgili eleştirel bir cümle kurmamalarından Ankara-Bağdat-Erbil hattındaki güvenlik diplomasisine Washington’un çok olumsuz bakmadıklarını düşünebiliriz. 7 Ekim öncesi dahi ABD’nin Türkiye’nin Irak’taki operasyonlarına karşı feveran etmediğini biliyoruz. Zira o gün dahi Washington’un zihninde İran’ın nasıl sınırlanabileceği ile ilgili düşünceler uçuşuyordu. 7 Ekim öncesi ABD’nin temel güvencesi İsrail olduğundan (İsrail nasılsa İran’ı dengeler) bölgesel diplomasiye köstek olmadıysa da cesaretlendirecek bir adım da atmadı ve Irak-Suriye PKK-PYD uzlaşması için yatırım yapmayı bırakmadı. Oysa şimdi İsrail işe yarar bir denge noktası olmaktan, kurtarılması gereken bir yüke dönüşmüş durumda. Bu nedenle ABD, bölge devletleri ne istiyor noktasında kulaklarını daha iyi açmak, dinlemek ve gerekiyorsa yol üzerinde durmamak zorunda. İran’ın karşı dengeleme için haddinin ötesinde bir eyleme girişmesi için bölgede tüm gözler “Tahran ne kadar ileri gider, gider mi” diye açılmışken çok mantıklı değil. Tahran cephe genişletmeye değil, bir şeyler elde ederek Biden dönemini kapatmayı umuyor. Bir Trump iktidarının ne getireceği belli değil zira. Zaten İran’ın destekleyeceği ya da desteklemeyeceği herhangi bir karşı dengeleme ya da zarar verme hamlesi Irak’ın istikrarsızlaştırılması manasına geleceğinden bu hamleyi yapanların meşruiyetini ve hareket kabiliyetini daraltacaktır. Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarının alanını da genişletebilecek olması cabası.
Süleymaniye meselesi
Tabi böyle bir düşünce silsilesinin temel adresi........
© Yeni Birlik
visit website